“Avukatlar asla başka avukatlarla evlenmemelidir. Buna akraba evliliği denir; bundan aptal çocuklar ve daha fazla avukat doğar.”
George Cukor’un yönettiği ve Spencer Tracy ile Katharine Hepburn’ün başrollerini paylaştığı “Adam’s Rib” (Adem’in Kaburgası), klasik Hollywood sinemasının en parlak dönemlerinden birinde, 1949 yılında seyirciyle buluştu. Bu film, sadece bir komedi değil; aynı zamanda toplumsal cinsiyet rollerine dönemi için oldukça zekice bir gözlemler sunuyor.
ADEM’İN KABURGASI FİLMİ NE ANLATIYOR?
Adem’in Kaburgası filmi, Doris Attinger (Judy Holliday) isimli kadının, kocasını başka bir kadınla yakalayarak onu vurmasıyla başlar. Doris’in savunma avukatı Amanda Bonner, kadının eşit haklar temelinde savunulması gerektiğini düşünür. Ancak karşı tarafın savunucusu olan eşi Adam Bonner, davada suçu kanıtlamaya çalışır. Mahkeme salonunda başlayan bu çekişme, evliliklerini ve kişisel ilişkilerini de ciddi bir sınavdan geçirir. Amanda ve Adam, hukuk savaşını evliliklerine yansıtırken, seyirciye mizah dolu anlar sunar.
ADEM’İN KABURGASI FİLM ANALİZİ
“Adam’s Rib” ismi, İncil’deki Adem ve Havva hikayesine bir göndermedir. İncil’e göre, Tanrı, Havva’yı Adem’in kaburga kemiğinden yaratmıştır. Bu hikaye, tarih boyunca kadının erkeğe tabi olduğu şeklinde yorumlanmış ve bu durum, cinsiyet rolleri ve eşitsizlikler konusunda sıklıkla atıf yapılan bir metafor olmuştur. Film, bu ismi kullanarak, erkek ve kadın arasındaki güç dinamiklerini ve toplumsal cinsiyet rollerini irdelemektedir. Amanda ve Adam Bonner’ın hukuk mücadelesi, kadın ve erkeğin eşitlik mücadelesini temsil eder.
“Adam’s Rib”, Cukor’un ustalıkla yönettiği, dönemin toplumsal cinsiyet rollerine ve evlilik kurumuna dair zekice gözlemler barındıran bir komedidir. Katharine Hepburn ve Spencer Tracy’nin doğal ve uyumlu performansları, filmi hem komik hem de dokunaklı kılar. Hepburn, feminist bir avukatı canlandırırken, Tracy’nin daha geleneksel bakış açısına sahip bir savcı rolü, aralarındaki dinamiği güçlendirir.
Filmde kullanılan sinematografi, dönemin teknik özelliklerini taşır. Özellikle mahkeme sahneleri, seyirciyi olayların içine çekerken, karakterlerin duygu geçişlerini yakalamada oldukça başarılıdır. Cukor’un kamera kullanımı ve sahne geçişlerindeki ustalığı, filmin akıcılığını ve seyir zevkini artırır.
ADEM’İN KABURGASI FİLMİ FEMİNİZM PERSPEKTİFİNDEN YORUMU
Adam’s Rib”, feminizm açısından önemli temalara değinir. Amanda Bonner, güçlü ve bağımsız bir kadın karakter olarak öne çıkar ve kadın haklarını savunur. Amanda’nın savunmasında, kadınların toplumda eşit haklara sahip olması gerektiğini vurgulaması, film için radikal ve dönüştürücü bir mesaj niteliğindedir. Film, kadınların hukuki ve toplumsal alanlarda eşit temsil edilmesi gerektiğini savunarak, 1940’ların sonlarında önemli bir feminist bakış açısı sunar.
Ancak, Doris Attinger’in kocasını silahla tehdit etmesi ve vurması, hiçbir şekilde kabul edilemez bir davranış olarak ele alınmalıdır.
ADEM’İN KABURGASI FİLMİ ANEKTODLARI
Filmin ilham kaynağı olan gerçek hikaye, oldukça ilginçtir. Gerçek hayattaki avukat çift William Dwight Whitney ve Dorothy Whitney, Raymond Massey ve eski eşi Adrianne Allen’in boşanma davalarında karşı karşıya gelirler. Davanın sonunda, Whitney çifti boşanır ve kendi müvekkilleriyle evlenirler! İşte size gerçek hayattan bir komedi!
Filme dair diğer bir detay ise filmin başındaki monolog sahnesinde, Judy Holliday’in Katharine Hepburn ile sahne alırken titrediği görülür. Bu, onun oyunculuk değil, Hepburn ile sahne almanın verdiği gerçek bir heyecan ve gerginliktir. Deneyimsiz Holliday, Hepburn ile performans sergilemekten gerçekten de korkmuştur.
Katharine Hepburn, Judy Holliday’in sinema kariyerine destek olmak amacıyla, yönetmen George Cukor’dan, ortak sahnelerinde kameranın Holliday’e odaklanmasını istemiştir. Hepburn, Holliday’in yeteneklerini stüdyoların görmesini ve onu Broadway’de canlandırdığı Born Yesterday (1950) filmindeki başrole seçmelerini umut ediyordu. Bu plan işe yaradı ve Holliday, o rolde büyük bir başarı yakaladı.
Filmin sonlarına doğru, her iki karakter de kadın ve erkek arasındaki farkı kabul eder ve bu farklılığa sevinir. Ancak, biri olmadan diğerinin de var olamayacağını anlarlar. Bu durum, “Adam’ın Kaburgası” filmini daha az feminist yapar mı? Aksine, kadınların erkeklerle aynı desteğe ihtiyaç duyduğu ve aynı desteği verdiği mesajı, toplumsal cinsiyet eşitliğinin kanıtıdır. Filmdeki eğlence faktörü, bu mesajı sadece anlaşılır kılmakla kalmaz, aynı zamanda anlaşılmasını son derece keyifli hale getirir.
George Cukor’un yönetmenlik dehası, Hepburn ve Tracy’nin unutulmaz performanslarıyla birleşerek, izleyicilere zamanın ötesinde bir sinema deneyimi sunar. Film, mizahi yaklaşımıyla ciddi toplumsal meseleleri ele alırken, seyirciye keyifli bir iki saat vaat eder. Bu nedenle, “Adam’s Rib”, klasik Hollywood komedilerini ve toplumsal eleştiriyi seven herkes için mutlaka izlenmesi gereken bir film.
Yorum yaz