ANTİK DÜNYADA ÇIPLAKLIK
Çıplaklık: İnanoğlu’nun belki de varoluş tarihindeki en büyük tabu… Günümüzde batı ve doğu toplumlarının hemen hemen tamamında “giyinmek” sosyal bir davranış biçimidir. Peki bu tutum Antik Dünya’da da geçerli midir? Antik Dönem sanatında çıplaklık neden bir unsurdur? Orta Çağın, pagan kültürün karakterlerini yansıtan çıplaklığı doğal, ideal ve kahramansaldır. Günümüzde çıplaklık halen Afrika, Amerika ve Avustralya’daki ilkel yerli kabilelerinin bir çoğunda oldukça doğal karşılanmakta ve gündelik hayatın bir parçası olarak görülmektedir. Yine gündelik hayatın dışında “nü” adı verilen sanat anlayışı pek çok sanat dalında karşımıza çıkar.
Küreselleşmede “beden ve erkekliğin rolü için cevap arayışı” antik dünyanın çıplaklık konusundaki anlayışını izlemek için önemli görünüyor. Çıplaklığın önce etnik farklılaşmanın saf bir yansıması olduğunu biliyoruz. Eğer iki bin yıl veya biraz daha eskiye gidebilme şansımız olsaydı ve o eserleri yaratan toplumlara internetten, modern sanata dair eserleri gösterebilseydik, inanın tepki hiç de farklı olmazdı. Gördüğü karşısında hayrete düşecek olan Antik Çağ insanı da iki bin yıl sonra toplumun ve ahlakın yozlaştığını söyleyecekti. Yani; sanatın çıplaklığı nereden bakıldığıyla ilişkili olarak anlam kazanmaktadır.
Çıplaklık bizlere sadece heykelin ikonografisini vermekten çok, dönemin toplumsal içeriğini de yansıtmaktadır. Kadın ve erkek arasındaki sosyo-politik güç dengesi ve bununla beraber toplumsal yargı da gözler önüne serilmektedir. Persleri yendikten sonra kendine güvenen ve gururlu Yunanlılar, özgüven kazanmaya başlayan yeni uyanışla birlikte Yunan kimliğinin sembolü olarak çıplaklığı en önemli araç olarak düşünmeye başladılar. Klasik dönemin yükselişiyle birlikte çıplaklık, dindarlıktan sivil olana doğur bir geçiş gösterdi. Daha sonraki süreçte Pers savaşlarıyla birlikte demokrasinin getirdiği özgürlük anlayışıyla, çıplaklık sadece atletik gücün ve savaşçı haploitlerin kahramanlık göstergesi değil ayrıca aristokratların toplum üzerindeki gücünü simgeler niteliktedir. Erkekler sadece spor mücadelelerinde gymnasionlarda çıplak şekilde betimlenmemiştir aynı zamanda aristokratların symposiumlara (içki ve yemek şöleni toplantıları) çıplak katıldığı görülürdü ve bu gücü ve homoseksüelliği simgelerdi.
Antik Dünya’nın en eski ve en gelişmiş uygarlıklarından biri olan Mısır’da, binlerce yıl değişmeden gelen bir moda anlayışına rastlamaktayız. Mısır’da kadınların giysileri oldukça kısa ve transparan görünüme sahiptir. Antik Mısır’da duvar resimlerinde, heykelciklerde, kabartmalarda çıplak kadın figürlerine rastlamak mümkündür. Oldukça az giyinmiş olmak Mısır’da doğal karşılanırken, yine aynı dönemin İbrani toplumunda, Eski Ahit’te geçen bir ibareye göre çıplaklık ayıplanmakta ve aşağılanmaktadır. Antik Dünya’nın Yakın Doğu’sunda ise çıplaklık yenilgi ve utançla bağlantılıdır.
Nitekim, spor için genel bir terim olarak kullanılan “gymnastik” kelimesi gymnos-çıplak ya da az giyinmiş- anlamındadır. Antik yazar Thukydides’in verdiği bilgilere göre ilk kez Spartalı’lar tamamen çıplak olarak olimpiyatlarda yarışmışlardı. Çıplaklığın Antik Dönem Yunan sanatında kullanılmaya başlandığını ilk olarak Geometrik Dönemde görmekteyiz. İ.Ö. 8. yüzyılın ortalarına tarihlenen Dipylon vazosunda yas tutan adamlar çıplak olarak betimlenmektedir. İlk çıplak koşunun milattan önce 720 yılında Megara’lı Orsipus tarafından gerçekleştirildiği belirtilir. Bazı kaynaklar yarışma esnasında çıplak koşarak Orsipus’un yarışmayı daha kolay kazandığını, bazı kaynaklarda da Orsipus’un şortu düştüğü için yarışı kaybettiğini ve bu sebeple yarışmalara çıplak katılma geleneğinin başlatıldığı savunulur.
Geleneksellik çerçevesinde ‘Antik Yunan’ olarak adlandırılan dönemin başlangıcı Olimpiyat Oyunlarının ilk oynanmaya başladığı M.Ö. 776 yılı ile ilişkilendirilir. M.Ö. 146’da gerçekleşen Roma işgali ile de dönemin bittiği öne sürülmektedir. Antik Yunan’da cinsiyet rollerindeki eşitsizlik, kadının
ikinci sınıf vatandaş olarak görülmesi pek çok kaynak tarafından belirtilmektedir. Luce Irigaray, hala devam eden cinsiyet eşitsizliği temellerinin ilk antik dönemde ve bu topraklarda atıldığını savunmaktadır.
Heykellerde erkek vücutlarının keşfi MÖ 7. yy’den itibaren yani Kuros’lar ile (çıplak, sabit ve güçlü erkek heykellerde) başlarken, bunun aksine çıplak kadın vücutlarının estetiği ve keşfi neredeyse erkeklerden yüzyıllar sonra, MÖ 5.yy’da başlayarak kendisini kısa bir süreliğine Klasik ve Hellenistik Dönemin bir kısmında göstermiştir. İkonografik olarak tanrıların ve kahramanların çeşitli görünümleriyle ve onurlandırılmış atletik kahramanlarla beraber daha çeşitli natüralist heykeller karşımıza çıkmıştır. Erkek vücudu ise kadının aksine, çıplaklığıyla her daim ikonografik olarak erkeğe farklı kimlik kazandırmıştır. Klasik Dönem’in ortalarındaysa kadın algısı değişmiş ve kadın vücudunun estetiği ön planda tutularak, daha geç keşfedilmiştir. Bu algı farkı ise hem erkekte ve kadın da kendisini farklı göstermiş ve toplumun yine hem erkeğe hem de kadına bakış açısını bizlere sunmuştur. Dönemsel olarak özellikle erken klasik dönemin en önemli ve kesin tarihleme veren heykeli MÖ 480’e tarihli Atina Akropolisi’nde Pers tahribat tabakasından çıkan, yine tarihini bildiğimiz Kritios Genci’dir.
Kadın-erkek ayırt etmeden çıplaklık ve cinsel münasebet her iki cinsiyet için de kullanılmıştır. Çıplaklığın çoğunlukla kötü yolda diye tabir edilen kadınlar için kullanıldığı bilinmektedir. Ancak M.Ö. 440 yıllarından sonra kadın figürlerinde bir standardizasyona gidilmiş ve erken dönem kırmızı figürlü vazolardaki cinsel ilişki, kur yapan figürler ve ev içi görüntüleri yerini düğün hazırlıkları için organize edilmiş ev içi görüntüleri, cenaze merasimleri ve doğum görüntülerine bırakmıştır.
Hellen dünyasının genelinde çıplak kadın betimleri neredeyse hiç yokken, bizim için özellikle Hellenistik öncesinde yani MÖ 5.yy yani Klasik Dönemden itibaren baktığımızda bu durum özellikle ölümsüz, mitolojik kadın kahramanlarda yani tanrıçalarda farklılık gösterir. Klasik Dönemde her ne kadar mitolojik de olsa figürler üzerinden kadınların çıplaklığını görmek bizim için gerçekten önemlidir. Mimariye bağlı heykeltıraşlıktan öte çıplak heterai ve yer yer diğer çıplak kadınlar MÖ 5yy’daki Attik vazo resimlerinde aşağı yukarı daha natüralist kadın pozları bazı naratif sahnelerde tıpkı gibi mimari kabartmalarda olduğu gibi mitolojik figürlerin taciz ve kaçırılma sahnelerinde görülmektedir.
Antik yazarlardan özellikle Yaşlı Plinius’tan Knidos’lu Aphrodite heykeli hakkına bilgi alıyoruz. Yaşlı Plinius göre Praksiteles Aphrodite’yi yaparken hem giyimli Aphrodite hem de çıplak Aphrodite heykeli yaptığını bizlere aktarır. Klasik Dönemde karşımıza çıkan en ünik eser Ludovisi tahtı ve Hellenistik Dönemde de Knidos’lu Aphrodite’dir yorumunu yaparsak yanlış olmaz. Kadınların ardından çıplak erkek heykellerine baktığımızda durum tarihsel geçmişe oranla terstir. Hellen sanatında ilk örneklerini Geç Klasik Dönemde gördüğümüz kadınlara göre erkekler tüm çıplaklığıyla gerek grup olarak gerekse tekil olarak MÖ 7.’yyda karşımıza çıkar.
Kadının çıplak betimlenmemesi geleneği, M.Ö. 350 civarında Knidos tarafından satın alınan Praxiteles’in Afrodit Heykeli aracılığıyla yıkılır. Bu gelenek yıkımı ciddi sonuçlar doğuran büyük bir yenilikle gerçekleşir. Praxiteles bu heykelle yalnız çıplak bir Afrodit heykeli yapmamıştır aynı zamanda tanrıçanın bundan sonra yapılacak olan heykellerine ilham vermiştir. Böylece plastik sanatlar içinde çıplak kadın figürü Batı sanatında varlığını göstermiştir.
Praxiteles yaşadığı dönemin heykel sanatında yeni bir dönem başlatmış ve Rönesans’ta dahi etkisini sürdürmüş büyük bir sanatçıdır. Taş’a nefes vermiş, Pigmallion efsanesini yeniden canlandırmış, yarattığı heykellerle yaşadığı dönemde çığır açmış, yunan sanatında kadına ve “Nü”ye yeni bir boyut getirmiştir. Aphrodite Praxiteles ile birlikte giysilerini tamamen üstünden atarak tüm güzelliğini sergilemeye karar vermiş, ölenleri yeraltı dünyasına taşıyan Hermes (Hermes Psychepompos) ise, bebek Dionysos’un bakıcılığını üstlenmiştir.
Çıplaklık günlük hayatta Romalılar tarafından benimsenmedi. Yine de bu gerçeklik sanata o kadar fazla yansımadı ki, çıplaklık sanatsal bir yol buldu. Erkeklerin toplum içinde çıplak gezmesi utanç sebebiydi. Romalılar, Yunan kültüründen atletik çıplaklığı değil, atletik yarışmaları kendilerine örnek almışlardı.
Hıristiyanlıkla birlikte bedenin kahramanca sevinci yeniden yönlendirildi ve dönüştürüldü. Hıristiyanlığın yaygınlığı ile geç antik çağda çıplaklık ölmüştü. Ancak işin farklı boyutunda da İsa’nın çarmıhtaki çıplaklığı mevcuttu. Bu çıplaklık gerçeği yansıtmamakla birlikte İsa’nın Âdem olarak betimlenmesinin mecazi bir aktarımıdır. Heroik bir çıplaklıktır. Çıplak Herakles, Orta Çağ’da olumlu bir etki yarattığı için bu durum İsa’nın çarmıha gerilmesine dönüştü.
Yorum yaz