Herkese merhaba kitap severler! Başlığın da sizi bu içeriğe çektiği üzere sizlere birbirinden farklı ve kurgusuyla ilgi çekici 5 kitap önerisi ile geldim. Malumunuz Ağustos ayının sıcaklığı hepimizi oturduğumuz yerden kımıldamamaya zorluyor. Bu şartlar altında boş vakti değerlendirmek için de seçenekler oldukça az iken sevgili okurlar; artık daha kolay okunabilen, kitabı okurken vaktin nasıl geçtiğini anlayamadığı ve bir türlü elinden düşürmediği kitapları okumaya yöneliyor. Daha az efor daha az terlemek mi demeliyiz? Büyük bir ihtimalle kötü tespit yapmış olsam da çıkarımımı doğru kabul ederek, sizlerle kendi önerilerimi paylaşmaya geldim. Tercihen ben, bu tarz durumlarda genellikle polisiye-gerilim-cinayet üçlüsünü okumayı oldukça seviyorum. Hem hızlı, hem de keyif alarak okuduğum bir tür olması sebebiyle kısa sürede birçok yeni yazar ile tanışma fırsatı elde etmiş oluyorum.
Şimdii,
Hazırsanız…
Kitapların dünyasına dalış yapalım!
İlk kitabımız Agatha Cristie’den geliyor!
“Beş Küçük Domuz”uzun süredir Agatha Cristie’den okuduğum kitapların ‘en iyilerinden biri’ olarak listemde ilk sırada yer aldı. Kitabın konusuna bakacak olursak; aşk, her zaman içinde bazen tehlikeli olsa da tutkuyu barındırır. Gizli ilişkiler, kişisel çıkarlar, kibir, ihanet ve güven… ve daha birçoğu ilişkinin gücünü sınayacak şeylerden olabilir. Peki, bir dedektif olarak bu olayın içindeki gizemi nasıl çözersiniz? İşte Agatha Cristie romanlarının vazgeçilmez ana kahramanı olan meşhur başarılı dedektif Hercule Priot, hem annesini hem de babasını küçük yaşta kaybeden ve şimdi gerçekleri öğrenmek isteyen bu genç kadına yardım etmek için kolları sıyırıyor ve her fırsatta övündüğü zekasını ortaya koyuyor. Kocasını ihanetten öldüren bir kadın..
Karısını hâlâ daha sevse de sanatına ilham olan genç ve güzel bir kadına kapılmış olan ünlü ressam… Ve onların hayatına dahil olan 5 diğer kişi… Kim haklı, kim suçlu ve en önemlisi kimin elleri kanlı.
Geçmişi eşelemeye ve gerçekleri keşfetmeye hazırsanız, Priot ile bu gizemlerle dolu hayat çemberine dahil olmayı kaçırmayın derim! Kitap, 185 sayfa olup edebi olarak rahat bir dile sahip olduğundan çok rahat, bir solukta okuyabilirsiniz ya da ‘ben keyfini çıkarmak istiyorum’ derseniz de tüm hafta sonuna yayabilirsiniz 🙂 Bazen düşünüyorum da Agatha Cristie’nin yaşadığı dönemi şöyle bir göz önünde bulundurunca, bu sektöre yön vermiş biri olarak aklına hayran kalıyorum. Çünkü -tabi ki de çevresinden esinlendiği olaylar olsa da- örnek alabileceği net bir eser yok. Bu da kendisinin hayal gücüne ve zekasına neden hayran kaldığımın sebebi. Her şeyi en ince detayına kadar hayal etmeli, zihninde kurgulamalı… Uzun yıllardan beri eskimeyen eserler yaratmak bana göre ancak o hikayenin içinde nefes almaktan orada yarattığı dünyanın içinde -adeta- yaşamaktan geçiyor! Eserlerini okuyup onun hayal dünyasının/zihninin karanlık sularına dalınca ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız!
‘Ne Yaptığını Biliyorum’
İkinci romanımız ise kendisiyle ve eserleriyle yeni tanıştığım Alice Feeney’ye ait. BBC’de uzun seneler boyunca gazetecilik yapmış olan yazarımız artık usta dilini daha farklı olayları
anlatmak için kullanıyor. Kendisi beni, uzun zamandır ters köşeye en farklı şekilde yatırmış biri olarak, kitaplarında seçtiği yolun ve kullandığı dilin farklılığı sebebiyle, kendini burada iki farklı kitabından bahsettirmeyi başarıyor. İlk olarak ‘Ne Yaptığını Biliyorum’ isimli kitabından söz ederek başlayalım: Ben, bir okur olarak – çoğu insan gibi- herhangi bir kitabı elime alıp okumaya başlamadan önce kitabın arka kapağına beni etkilemesi için bir şans veririm. Oradaki birkaç cümlenin beni çekmesi için kendime kısa bir süre tanırım. Tam olarak burada olduğu gibi: ” Karımı üç kelimeyle anlatabilirim: Güzel, hırslı, merhametsiz. Kocamı tanımlamak için tek kelime yeter: Yalancı.”
Konusu hakkında bahsedecek olursak; en sonunda BBC’de spikerlik hayaline kavuşmuş Anna ile dedektif Jack Harper’ın Blackdown kasabasında ‘herkesin mutlaka onun gibi’ olmak istediği genç ve güzel bir kadının vahşice öldürülmesi ile bir anda kendilerini olaylar zincirinin merkezinde bulmaları ile bu gerici ve akıl almaz döngü başlar. Blackdown kasabası herkesin unutmak ve terk edip gitmek istediği sırlarla dolu bir kasaba olarak, artık tüm sırları gün yüzüne çıkarmaya ve herkese ödemesi gereken bedelleri ödetmeye başlıyor. Bir diğer taraftan da dağılmış olan bir evlilik tekrardan toparlanabilir mi? Ölüm, geçmiş ve sırlar ortaya saçılmış olsa bile… 5 kızın unutmak istediği ama er ya da geç hesaplaşma günü geldiğinde kaçamayacakları kan donduran
hikayesi! Kim doğru kim yanlış, bunların bir önemi yok! Her zaman başka bir tercih yapma hakkınız vardır. Yanlışı seçmek onların suçu. Bir diğer etkileyici kitap ile devam edeceksek o da yine -yukarıda bahsettiğim üzere Alice Feeney’den geliyor!
“Taş Kağıt Makas”
Oldukça ilginç bir başlık seçimi değil mi? Kitabın başından itibaren sonuna kadar hep bu ‘Taş Kağıt ve Makas’ın bağlantısı ile sayfalarca sürükleniyorsunuz. Ta kii son sayfaya gelene kadar…
Evet.. kendimi hemen dizginlemeliyim. Yoksa konu akışını dağıtıp, kitabın sonunu söyleyebilirim 🙂 Hiçbirimiz bunu istemeyiz değil mi? Evet, kısaca konumuza değinecek olursak; Bu sefer soruyu ben sizlere soruyorum. Sizce evlendiğiniz kişi yıllar içerisinde değişebilir mi? Değişse bile bu durum ilişkinizin dağılmış parçalarını tekrar biraraya getirmek için engel olabilir mi? 10 yıldır birlikte olan Adam ve Amelia ilişkilerini yoluna koyabilmek için her şeyi denemişlerdir. Terapinin de bir şeyleri düzelttiği çok söylenemez. Ne Adam işkolik bir yazar olmaktan ne de karısı Amelia hayvan barınağındaki tam zamanlı işinden vazgeçer. İşte bu sebeple baş başa bir tatile çıkmaktan başka, ellerinde bir çare kalmamıştır. Amelia’nin iş yerinde kazanmış olduğu otel bileti onlara Hızır gibi yetişir. Ama tabi ki de bu işte her gerilim romanında olduğu gibi bir terslik vardır. Çünkü otel hiçte birilerinin konaklaması için düzenlenmiş gibi durmuyordur. Ve oraya bir kere giren hatalarının bedelini ödemeden çıkamıyordur. Bu bedel ölüm olsa bile… Aşk her yalana, ihanete ve zorluğa rağmen kazanacak mı? Buraya kişisel bir yorumumu ilave ederek ufak bir parantez açmak istiyorum. Yazarımız Alice, -hepimizin çocukluğumuzda alışmış olduğumuz gibi- hikayelerini mutlu sonlar ile bitirmeyi seven biri. ( kime göre ve neye göre mutluluk orası tartışılır) Bu beni ilk okuduğum anda nedendir bilmem çok şaşırtmıştı. Sanırım hayatın acımasız tarafındaki gerçekliği ve kitaplardaki kurguların bile bunlara stabil kurallarmış gibi bağlı kalmasını erken kabullenmişim. Konuya dönecek olursam, genel anlamda yazarın belli kalıpları yıkışını yani bu yönünü çok sevdim. Bir diğer beğendiğim yönü ise beni şaşırtma tarzı. Okurken, okuyucuyu tüm kurguyu çözdüğüne dair bir beklenti ile bırakırken, hiç beklemediğiniz anda sizi çok farklı bir olasılık ile karşı karşıya bırakıyor! Ve siz değerli okurlar, o anda yaptığınız tek şey gerçekleri öğrenmeye aç biri olarak sayfaları
hiddetle çevirmek oluyor.
Colleen Hoover’dan “Verity”
Aynı evi paylaştığınız birinin tüm hayatının sırlar ve kirli fikirler ile dolu olduğunu öğrenseniz ne yapardınız? Kitaba adını veren Verity, edebiyat sektöründe ün salmış, okurları milyonlara ulaşmış işinde çok başarılı bir yazardır. Kitaplarının konusunu gerilim türünden oluşturan Verity, birgün trajik bir kaza geçirir. Hayatı sadece yatağa bağlı olan ve gerisi büyük bir boşluktan ibaret olan çaresiz kadının kendinden geriye bir tek tamamlanmayı bekleyen romanı kalmıştır. Romanı tamamlamak için ise annesinin taze yasını tutan ve birtakım finansal zorluklarla karşı karşıya kalmış,Verity’in aksine hâlâ daha parlamayı bekleyen Lowen Ashleigh seçilir. Hayat tesadüflerle doludur değil mi? Peki ya bu sefer her şey bir plana göre işliyorsa? Oldukça ilişkiler ağına bağlı kitap önerileri sunmuş olduğumu fark etsem de hepsi birbirinden güzel ve farklı kitaplar. İlişkiler hayatımızın bir parçası, bazen içinde sevgi gibi güzel duygular barındırsa da hırs, öfke ve kıskançlıkta var. Kitap okumanın en güzel tarafı tüm bu duygular ile 300-400 sayfalık bir -gerçeklerden esinlenilmiş ya da olası gerçek- kurguların içerisinde karşılaşma şansımız var. Ne demiş Proust, “Kitap bize duyarlılık kazandırır, kendi incelmiş duyarlılığı sayesinde çoktandır kullanmadığımız antenlerimizi uyandırır.” İster işte, ister yaz okulunda isterse şezlonguna uzanmış deniz-havuz-güneş üçlüsünde yazın tadını çıkaran herkese iyi okumalar diliyorum.
Yorum yaz