Alışılagelmiş kurgunun dışında bir insanlık sorununu farklı perspektiflerden yansıtan José Saramago tarafından yazılan kitap Körlük, adı bilinmeyen bir kenti henüz adı konmamış bulaşıcı salgının çarpmasıyla başlıyor. İşte Körlük kitabı konusu ve incelemesi
Jose Saramago nasıl okunur? Sorusu yazarın Körlük kitabından sonra belki de en çok merak edilen konular arasında yer alıyor. Jose Saramago Körlük serisi ve Körlük kitabı incelemesi/konusu yazımızda yer alıyor. Keyifli okumalar…
JOSÉ SARAMAGO TARAFINDAN YAZILAN BİR KİTAP: KÖRLÜK
Jose Saramago 1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldıktan sonraki konuşmasında “Başka bir gezegene, oradaki kayaların yapısını incelemek için araç gönderebilecek kapasiteye sahip bu şizofrenik insanlık, milyonlarca insanın açlıktan ölmesini umursamayabiliyor. Mars’a gitmek, yanı başındaki komşuya gitmekten daha kolay görünüyor.” demiş.
Aslında konuşmanın bu parçasında insanlığın körleşmeye başladığından değil aslında hepimizin kör olduğundan bahsediyor. Kör olduğu halde etrafına bakabilen, her şeyin farkına varan ama umursamadan kendi hayatını gören insanlardan bahsediyor. İktidarı da insanlığın bu tutarsızlığına dahil eden Jose Saramago, mücadelesinden dolayı kiliseden aforoz edilmiştir. Bu yüzden de ülkesini terketmek zorunda kalmıştır.
KÖRLÜK KİTABI KONUSU
Körlük, post apokaliptik bir roman olarak geçiyor. Zombi istilası, nükleer savaş gibi alışılagelmiş konuların dışında kitabı okurken içinde yaşatan bir his bırakıyor. Hatta kıyamet sonrasını anlatmak yerine insanları kıyametin içine çekiyor. Yazar bir gün kafede otururken “ya hepimiz bir anda kör olursak” diye düşünüyor ve ortaya bu kıyamet senaryosu tadında bir kitap çıkıyor.
SÜT DENİZİNDE KAYBOLANLAR
Kör olan bir insan ne görür? Koskocaman bir karanlık değil mi? Bunun aksine kitapta körlük salgınına yakalananlar karanlığın içinde hapsolmuş olmuyorlar. Yazarın betimlemesine göre bembeyaz bir boşluk var ve süt denizinde kaybolmuş hissi uyandırıyor. Kitabı okurken bile görme duyunuzu kullanıyorsunuz. Her bir satırında tüylerinizi ürperten kitapta gözlerinizi kapatarak salgını kendinize yaşatacaksınız. Ne kadar korkunç değil mi?
Romanın bir diğer ilginç yanı da olayın nerede geçtiğini ya da karakterlerin isminden bahsetmemesi. Yazar bunları sır gibi saklıyor ya da aslında bunlara ihtiyacımız yok. Karakterlerden bahsederken fiziksel özelliklerine ve mesleklerine göre sıfatlar kullanıyor. Her bir karaktere isim verilen kitapların yanı sıra bu şekilde sıfatlandırılan karakterler akılda kalıcı olmasını sağlıyor.
ÇARPICI BİR SİSTEM ELEŞTİRİSİ
Post apokaliptik bir roman olmasının yanı sıra sistem eleştirisi olan kitap çarpıcı ve düşündürücü metaforlarla insanlık sorunlarını ele almaktan kaçınmıyor. Yaşam mücadelesi verirken birbirini yiyen insanlarla dolu bir binaya çevriliyor. Her zaman toplumda karşımıza çıkan ve bütün yönetimi ele almak isteyen insan tiplemesi romanda da karşımıza çıkıyor. Gözleri görmediği halde despot kişiliğinden ödün vermeyen bu karakter salgına yakalanan diğer insanların yemek yeme ihtiyaçlarına dahil el koymaktan çekinmiyor. Gerçek dünyada da karşılaştığımız iyi ve kötü kavramları burda da karşımıza çıkıyor: Birbirini destekleyen bir grup ve kendini lider olarak gören birkaç kişiyi manipüle ederek kendi tarafına çeken bir grup. Sonunun nereye varacağını tahmin edemediğimiz kitabın bazı satırlarında burnumuza gelen kötü kokular rahatsız edecek bazı satırlarında da tüylerimiz ürperecek.
Yorum yaz