Ulysses: Bilinç Akışı Türünün İlk Romanı Ve Yeni Bir Çağı Başlatan Eser – Semih ERTÜRK

ULYSSES: BİLİNÇ AKIŞI TÜRÜNÜN İLK ROMANI ve YENİ BİR ÇAĞI BAŞLATAN ESER

James Joyce, “Okunmamaya And İçmiş Eserlerin Yazarı” olarak bilinir. Ulysses’i 1914 ile 1921 yılları arasında yazmıştır. Her sözcüğün birçok anlam taşıdığı, anadilinde bile zor çözümlenen Ulysses, Avrupa dillerinden başlayarak Çince dahil birçok dile çevrilmiştir. Türkçe’de ise ancak 1996 yılında Nevzat Erkmen’in emeği sonucu okuyucuya ulaşmıştır. Eğer Homeros’un eserleri “İlyada” destanı ve “Odysseia” destanı okunmamışsa Ulysses’in anlaşılması daha da zorlaşır. Edebiyatta modernizm akımının en güçlü örneği olarak görülmesinin yanı sıra postmodern romanın da başlangıcı sayılır Ulysses. Joyce, bu destanı ana eksenine koyarak onu postmodern bir anlatı tekniğiyle yeniden biçimlendirir. Bloom’un evden çıkışı, Odysseia’nın başında Telemakhos’un yola çıkışıdır.

Oğuz Atay da Ulysses’den çok etkilenmiş, Ulysses’in ve Nabokov’un sunduğu teknik özellikleri alarak kurduğu iskeleti, eşsiz mizahı ve “Türkiye’nin ruhuyla” donatarak ilk romanını yazmıştı.

Ulysses, sadece anlatım tekniğiyle değil aynı zamanda basım sürecinde yaşadığı sansürlerle de ünlüdür. Eser, ilk olarak 1918 ve 20 yılları arasında Little Review adlı İngilizce yayın yapan bir dergide küçük parçalar halinde yayımlandı. Ancak hakkındaki eleştirilerin yargı sürecine taşınması nedeniyle yayımı tamamlanamadı. Roman on yıl kadar uzun bir süre hem ABD’de hem de İngiltere’de yasaklı listesinden çıkamaz ve çoğu eleştirmen romanı “pis, ucuz, aşağılık” olarak nitelendirir. Bu tepkinin sebebi ağırlıklı olarak Molly Bloom’un meşhur monoloğunun içindeki erotik düşleri ve fantezileridir. Virginia Woolf bile hem kaleme aldığı yazıda hem de günlüğünde kitabı yerden yere vurur. Eser, sonrasında 1922 yılında Paris’te kitap haline getirildi. Fakat Joyce’un karmaşık notları ve Parisli yayımcıların İngilizce bilmemesi nedeniyle birçok hata ile dolu olarak basıldı. Joyce’un görme sorunlarından dolayı yeniden düzenleyemediği roman, en olgun ve hatasız haline ancak 1984 yılında ulaşabildi.

Ulysses adını Homeros’un ünlü destanlarından Odysseia’nın latincesinden almıştır ve destan ve roman arasında karakterler açısından benzerlikler bulunur. 3 ana bölüm ile 18 kısımdan (episodes) oluşuyor Ulysses. Kısımların isimleri kitapta yazmıyor anca Joyce’un daha sonra bölümlere ilişkin çıkardığı şemalarda her bölüme Odysseia‘da geçen bir olay/karakterin adı verildiği anlaşılıyor. Daha önce söylediğim gibi paralel bir yapıda işleniyor kitap Odysseia‘ya. Destandaki kahraman Odysseia’nın adı eski yunanca Ulysses’den ya da Ulis ‘den gelir.

Romanın kahramanlarından Leopold Bloom Odysseus ile, Molly Bloom Penelope ile ve Stephen Dedalus da Telemakhos ile benzeştirilmiştir.  Eser Homeros’un İlayda’sındaki kahramanları günümüz Dublin’ninde yaşayan yoksul insanların dünyasındakilerle birleştirmiştir. Ulysses , genellikle roman ve klasik şiir arasında bir paralellik tablosuyla yayınlanır; ve şema ayrıca Joyce’un edebi forma ilişkin deneysel kullanımının yanı sıra, Ulysses’in inşasına ne kadar planlama ve yoğunlaşmanın girdiğine dair bir anlayış da sunar.

Ulysses, insanların, roman ve bir romanda yapılabilecekler konusundaki fikirlerini değiştirmiştir. Joyce, Ulysses’te değişik yazım tarzlarını denemiş, anlatmak istediğini söylerken dilini çok ustaca kullanmış ve birçok sözcük oyunu yapmıştır. Ulysses, ilk okumada zor anlaşılır, birkaç kez okunduğunda ise, Joyce’un her sözcüğü ve her tümcesi ayrı zevk verir. Onun sözdizimi, kendine özgü bir matematiksel kurgu niteliğindedir. James Joyce bu kadar ağır bir romanı yazdıktan sonra tam bir yıl boyunca tek bir kelime yazamadığını itiraf eder çünkü Ulysses okuduğunuz hiçbir romana benzemez.

Romanın okunması zor olduğu için özetlemek zor, ancak oldukça basit bir hikayesi var. Ulysses’deki bütün olaylar 16 Haziran’da geçer. Ulysses, Joyce’un kendi anlatımıyla Nora Barnacle’i sevdiğini anladığı gün olan 16 Haziran 1904 günü Dublin’de geçer. Kitabın kahramanı Leopold Bloom’un sabah 08:00 ile gece 02:00 arasında Dublin’in değişik yerlerindeki serüvenleri “Gezinmeler” bölümünde anlatılır. 1904 yılında Ulysses’in Dublin’i siyasi bağımsızlık konusunda ateşli tartışmaların olduğu bir şehirdir. İngiliz işgaline karşı durma, şiddet gösterme ile İrlanda yazınında Rönesans ve İrlanda dilinin yeniden doğuşu tartışılırken İngiliz ekini reddedilir.

James Joyce, Ulysses’de, binlerce konu üzerindeki düşüncelerini birçok alıntı, gönderme ve şifre ile yazmıştır. Evet, Joyce bilinç akışını ilk kullanan yazarlardan birisi, 1800’lerin sonunda ortaya atılan bu teori yüzyılın başlarında 2-3 yazar tarafından kullanılmışsa da bunu kitlelere ulaştırıp modernizmin araçlarından biri haline getiren yine Joyce.

Joyce, roman karakterlerinden Stephen Dedalus’u düşünce bakımından “sanat”ı temsil eden genç bir adam olarak anlatırken; Leopold Bloom karekterini ise okurun karşısına “bilim”i temsil eden Yahudi bir reklam toplayıcısı olarak çıkarıyor. Buna göre Stephen daha soyut bir bakış açısına sahipken, Leopold ise somut bir fikirsel düzlemde ilerliyor. Her iki karakter de “To be or not to be” kararsızlığından bir türlü çıkamayacaktır.

Joyce’un seçtiği anlatım biçimi, başı, sonu ve ortası olan romanlardan çok farklıdır.  “Zor okunan roman” olma ünü olan  Ulysses’te yazar,  karakterlerini gün boyunca takip eden,  karakterlerin kafalarından geçenleri  sayısız ayrıntılarıyla  tasvir etmekte olan bir yöntem seçmiştir.  Anlatıcı ile  Kahramanların iç sesi birbirine karışmaktadır.

İç monolog bildiğiniz bilinçli olarak beyinde kurulan cümleler, göstermelerde ise bu bilinçli bir cümle şeklinde olmayabiliyor, bazen çevrede oluşan bir olayın etkisiyle bir anda farklı bir şeye geçebiliyor bilinç, biz de bağlamaya çalışıyoruz birbirine kelimeleri. Özellikle Bloom’un ürettiği birleşik kelimelerde epeyce karışabiliyor kafamız. Metinde anlatıcı ile bilinç akışı genelde iç içe oluyor.  “Odysseia“ destanında yer alan baba-oğul ilişkisinin 20. yy’a uyarlanmış şeklini Ulysses’te görürüz. Bloom, ölen oğlunun yerine koyduğu Stephen’a kol kanat germeye çalışıp onu dış etkenlerden korur.

Birisinin bitip diğerinin başladığı yeri bulmakta da zorlanabiliyor bazen insan. “Ulysses”, modernist ve dilbilimsel erdemliği birleştiren bir deneme olarak modern edebiyatın bir dönüm noktası oldu. Joyce’un tarzı evrensel olarak yirminci yüzyıl kurmacadaki bilinç akışının bir kalıbı olarak tanındı. Yazar, eleştirmenlere göre, iç monologda çoğu romancınınkinden daha derin ve daha ileri gitti.

Diğer anlatım şekli üçüncü tekil şahıs, yukarıdaki anlatıcı kelimesinden anlayacağınız gibi. Ama bu üçüncü tekil şahıs tam olarak bir tanrı anlatıcı değil. Yani yalnız bir anlatan değil aynı zamanda kitabı düzenleyen kişi. Daha ilk sayfadan kitabın tamamına hakim, girdileriyle bunu da gösteriyor. Herhangi bir zamanda olacak bir olayın ipuçlarını daha önceden verebiliyor bize klasik metin anlayışından farklı olarak. O zaman fark edemesek de olay olunca bir şeyleri seziyoruz. Sadece bu değil, bir karakter gibi metne de müdahale ediyor bazen, oyun oynuyor adeta. Dışardan baktığımızda okumaya çekindiğimiz Ulysses’in içi mizahla dolu.

Ulysses bizden sabırlı olmamızı isteyen ve bu sabrın sonunda anlayacağınız üzere sanıldığının aksine kolay okunabilir bir roman olduğunu bizlere göstermek isteyen bir roman. Kitabın bitişiyle beraber her şeyin yerli yerine oturduğu, zaten sabra vurgu yapılmasının bu yüzden önemli olduğu bir roman. Bu yönüyle klasik romanlardan ayrılıyor ve önündeki gelecek tüm yüzyıllarda yazılacak edebi eserlerin öncüsü olup, önünü açıyor. Çığır açıcı anlatım biçimi ve kurgu teknikleri ile modern edebiyatın babası olarak anılan James Joyce, Ulysses romanı ile günümüzde de sıkça konuşulmaya devam ediyor.

Peki ne anlatıyor Ulysses? Tek cümleye sığdıracak olursak “insan olmayı” anlatıyor. Ulysses’te, Joyce “insan sevgisini” de altı çizilecek şekilde ortaya çıkarmıştır. Sokaktaki sıradan insanın neye benzediğini, bir günün içine insanlığa dair neler sığdırabildiğini ve zihninden akıp giden tüm düşünceleri… Ulysses’de her şeyiyle tüm bir hayat var. Doğumuyla, ölümüyle, mutluluğuyla, umutsuzluğuyla, sefaletiyle, yemesi-içmesiyle, osurması-def-i hacet eylemesiyle tüm bir hayat.

Ulysses’i ayrıca Oğuz Atay’ı ve onun kitaplarını daha iyi anlamak, kurduğu yapıları nasıl kurduğunu görmek için okumalıyız.

 

Semih Ertürk
Semih Ertürk
Articles: 34

Leave a Reply