Haberler

Dünyalar Savaşı Ve H.G.Wells

Paylaş
Paylaş

Dünyalar Savaşı Ve H.G.Wells

G. Wells, bilimkurgunun atası, türe adını altın harflerle yazdırmış en büyük yazarlardan. Zaman Makinesi, Görünmez Adam, Doktor Moreau’nun Adası gibi eserleri ve düşünceleriyle âdeta zamanın ötesinden gelen bir yazar olan Wells, Dünyalar Savaşı’nda istila altındaki umutsuz ve çaresiz bir gezegenin hikâyesini anlatıyor: Dünya’nın. Gökyüzünden İngiltere’nin güneyine düşen silindirlerin yarattığı merak hemen sonra yerini korkuya bırakmıştır. Dünya, Mars’tan gelen canlıların istilası altındadır. Henüz ne olduğunu anlayamadan Marslılar tarafından katledilmeye başlayan insanlar, var güçleriyle karşılık vermeye ve direnmeye çalışırlar. Uzaylıların kontrolü altındaki İngiltere’de adsız anlatıcının tanıklıkları, insanlığın kaygı verici ümitsizliğinin ve hayatta kalma mücadelesinin karanlık bir portresini çizer. İnsanlığın Dünya üzerindeki binlerce yıllık hükümdarlığı son mu bulacaktır, yoksa bir kurtuluş ihtimali var mıdır? Wells , bu eserinde, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında Dünya’nın Marslılar tarafından istila edilişini konu edinmiş, ama roman şaşırtıcı bir şekilde ve oldukça mantıklı bir son ile de bitmiştir.

Herbert George Wells, Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekleştirdiği inkılâplarda bilimsel kitaplarından yararlandığı aydınlardan biri. Ayrıca Nutuk’ta adı geçen tek yabancı aydın. Bu özelliğinin yanı sıra Wells, Jules Verne ile birlikte bilim-kurgu edebiyatının kurucularından. Çağın bilimsel gelişiminden doğacak olan teknolojik sakıncaların bilincindeydi. Bilim kurgu türünden öykülerinde bu durumu eleştirel bir dille anlattı. Sosyalist dünya görüşünü benimsedi ve Fabian derneğine katıldı.  I. Dünya Savaşı’na dek aktif faaliyet gösteren Fabian Derneği; Virginia Woolf, George Bernard Shaw, Ramsay MacDonald gibi önemli isimlerin de katılım gösterdiği Britanya sosyalizmine yön veren bir kuruluştur. Ölümünden önce programın hazırlanmasına yardımcı olduğu İngiliz İşçi Partisinin seçimden zaferle çıkmasını gördü. Bilim kurgu alanındaki kitaplarının bir çoğu beyaz perdeye uyarlandı.

2005 yılında Steven Spielberg’in yönettiği Dünyalar Savaşı filmi 600 milyon dolar gişe hasılatı elde etmişti. Film aynı zamanda o zamana kadar başrollerinde  Tom Cruise’un oynadığı en yüksek hasılat elde eden film olmuştu. Dünyalar Savaşı’nın devam filmi ise 2008 yılında “War of the Worlds 2: The Next Wave” ismi ile sinemalarda vizyona girmeden, direkt-DVD olarak satışa sunulmuştu.

Darwin’in evrim teorisinden etkilenen Wells, her türün zayıf yanları olduğundan hiçbir türün mutlak üstünlüğe sahip olmadığına inanır. Bu nedenle Wells, bilimsel, teknolojik ve entelektüel başarıları nedeniyle diğer milletlerden üstün olduklarını iddia eden İngilizleri eleştirir. Yazar, İngiltere’nin Marslılar tarafından işgal edilmesini tasvir eden Dünyalar Savaşı’nda (1897) İngilizlerin üstünlük duygusunu sorgular. Bilim, teknoloji ve akıl yönünden çok üstün olan Marslılarla karşılaşan İngilizler, sağduyu, mantık ve öngörüden yoksun ilkel yaratıklara indirgenir. Böylelikle Wells, İngilizlerin güçlerini sömürgeci ve bilimsel girişimlerle kanıtlamış olsalar da hala gizli, gelişmemiş tarafları olduğunu iddia eder. Ayrıca, İngilizlerin üstün bir medeniyetle yüzleşmelerinin özgüvenlerini yok ettiğini ve değişen koşullara uyum sağlayamadıklarında var olma mücadelesinde yenik düşebileceklerini savunur. Yazar, insanoğlunu, kozmik süreçte “bir kaza” sonucu ortaya çıkan ve atalarından gelen ilkel yanları miras alan bir tür olarak gördüğünden, “üstünlük” kavramının hiçbir topluluğa ait olamayacağını düşünür.

Dünyalar Savaşı’nın Pearson’s Magazine’de tefrika edildiği 1897 yılında, Kraliçe Victoria’nın tahta çıkışının altmışıncı yılı törenlerle kutlanmıştı. Büyük Britanya İmparatorluğu, Kanada’dan Yeni Zelanda’ya uzanan, Afrika’nın büyük bir kısmıyla Hint yarımadasının tamamını kapsayan geniş topraklarıyla gücünün doruğundaydı. Dünyalar Savaşı, Wells’in İngiliz emperyalizmi üzerine bir yorumu; 20. yüzyıl başında imparatorluğun genişlemesinin muhtemel sonuçlarına ilişkin kaygıları yansıtan felsefi ve ideolojik öyküsüdür. Mars’tan gelip tuhaf araçlarıyla imparatorluk topraklarında gezinen, yollarına çıkan her şeyi ölümcül ısı ışınlarıyla yerle bir ederken tüm yaşamı da sona erdiren yaratıkların istilası, belki de Victoria dönemi okurunun bu kaygılarına denk düşmüştü. Orson Welles’in 1938’de romandan uyarladığı bir radyo oyununu gerçek sanan dinleyicilerin panik içinde sokağa dökülmesi, yapıtın imgelemi tetikleme gücünü ortaya koydu. Çeşitli film ve dizi versiyonları yapılan Dünyalar Savaşı birçoğuna da esin verdi. Wells’in capcanlı imgelemiyle özgün ve gerçekçi anlatımı, uzay yolculuğu ve başka gezegenlerden dünyamıza yönelik istilalar konusuna artık hiç de yabancı olmadığımız bugün de her kuşaktan okuru cezbetmeye devam ediyor. Dünyalar Savaşı bazı açılardan Wells’in en dikkate değer başarısıdır, içindeki bazı pasajlar geçen yüzyılın sonunda yazıldığı dönemden çok, günümüze uygundurlar.

Bu şaşkınlık verici romanda, makinelerle yapılan savaşın ve bunun kent toplumu üzerindeki etkilerinin ilk ayrıntılı tarifi olduğu söylenebilecek şeyler de yer almaktadır. Ve Wells bu romanı sadece Birinci Dünya Savaşı’ndan önce değil, Boer Savaşı’ndan da önce yazmıştır. 1899’da Dünyalar Savaşı’nı yazdıktan bir yıl sonra Wells ikinci gezegenler arası kısa romanını, Aydaki İlk İnsanlar’ı yazmıştı. Bu belki de uzay yolculuğu ile ilgili tüm öyküler içinde en ünlü olanıdır, çok az yazar bu kitaptaki o dünya dışı dehşet ve hayret havasına yaklaşabilmiştir, aşabilen ise olmamıştır. Wells, üstünlük kavramının koşullara bağlı olarak değiştiğini ifade eder. Bu şekilde yazar, sürekli değişen evrende üstün ırk kavramının geçersiz olduğunu belirterek türlerin üstünlük algısıyla hareket etmeden var olma mücadelesinde hayatta kalabilmek ve yeni koşullara uyum sağlamak amacıyla değişikliğe ve gelişime daima açık olmaları gerektiğini savunur.

H.G. Wells belki de edebiyat alanında çığır açan ve 1898 senesinde kitap olarak basılan “Dünyaların Savaşı” adlı eserinde, “bilinmezi deşebilme cesaretine”, başka dünyaları ve var olması muhtemel başka organizmaları tahayyül edebilme yeteneğine, almış olduğu bu eğitim sayesinde sahip olabilmiştir. Dünyaların Savaşı, ilklerden olması bakımından bilim-kurgu edebiyatı için önemli bir eser. Marslı istilası olarak bildiğimiz tek şey sömürgeciliğin, savaşın, politikanın bir oyunudur. Yazar uzaylı istilasını bununla özdeştirmiştir. Batı, yıllarca dünya-uzaylı savaş teorisini önümüze sürerek kendi planlarını insanlığa anlatmaktadır aslında.

Bilimkurgunun en büyük iki ismi Jules Verne (1828-1905) ve Herbert George Wells’tir. (1866-1946) Bu iki isim şimdi farklı çağlara ait görünseler de yazarlık kariyerleri birbiriyle çakışmıştı; Wells’in en güzel öyküleri yayınlandığı sırada Verne halen hayattaydı. Genellikle pek de ustaca olmayan çevirilerine karşın, Verne İngiliz okurlar tarafından muhteşem bir öykü anlatıcı olarak kabul ediliyordu ama Wells’in çok daha büyük bir yazar olduğunu inkâr edebilmek pek mümkün değildi. Yüzyıl dönümü İngiltere’sindeki sıradan insanların destanlarını anlattığı bu romanlar özellikle Dickens’a kadar uzanan bir geleneğin parçasıydılar ve Marslılarla uğraşmaya kalkmamış olsaydı bile Wells’in ününü garanti altına alabilecek kadar iyiydiler.

Wells’in romanında insanın bilmediği anlamda bir yaşam ve canlılar var Mars’ta. Dünya’yı ele geçirmeye gelen Marslılar insan medeniyetinden daha gelişmiş üstelik. Wells kitabın hemen giriş cümlesinde Marslılar için “insanoğlundan daha akıllı, yine de onun kadar ölümlü varlıklar” derken hem bu gelişmişliği vurguluyor hem de kurgunun devamında dünyaların bu savaşında insanların pek de çaresiz olmadıklarının ipucunu veriyor.

İnsanlığın Marslılar karşısındaki aczini sembolize eden karakter olarak bir papazın seçilmesi de ilginç. Papaz, bütün bu olayların dünyada acı çeken insanlara göz yumduğu için insanlığa Tanrı tarafından verilen bir ceza olduğunu ifade ederken en sonunda da deliriyor. Bu iki şekilde yorumlanabilir: Birincisi dinin öğretilerine uymayan insan cezalandırılır. İkincisi din ve din adamları dahi Marslılar karşısında aciz. 1920’lerde çarpıcı olmasının nedeni zehirli gaz kullanımını anlatıyor olması ve uçakların savaş sırasında kullanılabileceğini iddia ediyor olmasıydı.

Dünyalar Savaşı, kimliği belirsiz bir erkek anlatıcının ve erkek kardeşinin yaşadığı bir Mars istilası olaylarını anlatıyor. Kitapta, daha önce başarısızlıkla sonuçlanan işgalden ders alan uzaylılar, artık mikrobiyal enfeksiyonlar konusunda da zayıf yönlerinin farkındalar. Wells sadece bilimkurgu içindeki ütopya karşıtı düşüncelerin savunucusu olarak bu türe damgasını vurmakla kalmaz, toplumun şiddet ve zor yoluyla, gereğinden hızlı bir süreç içinde sosyalist bir topluma dönüştürülmesinin sakıncalarına olduğu kadar, sınıf karşıtlıklarınınsa iyice sivrileceğine karşı da uyarır bizi. Marslılar teknolojik güçleri vasıtasıyla İngilizler üzerinde hâkimiyet kursalar da insanların bağışıklık geliştirdiği yeryüzünde yaşayan bakteriler tarafından yok edildikleri için biyolojik olarak daha zayıflardır. Eser, Darwin’in evrim teorisine ve Batı ırkçılığına etkilerine atıfta bulunarak Wells’in Dünyalar Savaşı’nda ırksal üstünlük kavramını sorguladığını iddia eder. Modern bilim kurgunun öncüsü olarak görülen H. G. Wells, Darwin’in evrim teorisinin sonuçlarını anlayan ve tamamen kabul eden gelmiş geçmiş ilk romancı” olarak da anılır. Wells, Charles Darwin’in teorilerini savunan T. H. Huxley eğitmenliğinde Londra’da biyoloji alanında eğitim alır ve bu eğitim çerçevesinde Darwin’in biyolojik evrim konusundaki düşüncelerinden yola çıkarak toplumsal yapıyı açıklar. Marslıların dünyevi bakteriler tarafından yok edilmeleri yabancı türlerin, çevre koşullarına alışkın olan yerli türlere kıyasla biyolojik açıdan yaşamda kalma şanslarının daha az olduğunu gösterir. Bağışıklık sistemleri uzun süren bir mücadeleden sonra mikroplara karşı dirençli hâle gelen insanlar, yeryüzündeki bakterilere karşı savunma mekanizması geliştirmeyi başarırlar. Fakat, ileri bir uygarlığın temsilcileri olan Marslılar, ilkel ve zararlı varlıklar olan mikroplardan arınmış bir gezegende yaşadıklarından vücut yapıları yeryüzündeki bakterilere karşı koyacak güçte değildir. Bu nedenle, Dünya’ya indikleri ilk andan itibaren alışık olmadıkları mikroplara maruz kalan Marslılar, var olma mücadelesinde yenik düşmeye mahkûm olurlar. Marslı istilasının İngilizlerin zayıf yanlarını görme imkânını yarattığına inanan yazar, bu saldırı sonrasında İngilizlerin üstün ırk olduklarına dair inançlarını sorgulamaya başladıklarını gösterir.

 

Paylaş

Yorum yaz

Bir yanıt yazın

İlgili içerikler
Kılıç dişli kedi yavrusu
Haberler

Sibirya’nın donmuş topraklarında 31 bin 800 yıllık kılıç dişli kedi yavrusu bulundu

Pleistosen Dönemi’nin şaşırtıcı kalıntıları bilim dünyasını aydınlatıyor.  Sibirya’nın soğuk çöllerinde günümüzden tam...

Haberler

Muazzez İlmiye Çığ, 110 yaşında hayatını kaybetti

Türkiye’nin ilk kadın Sümeroloji çalışmalarını yapan Muazzez İlmiye Çığ, 110 yaşında hayatını...

Haberler

Hayvanlar yaşlandıkça daha az sosyalleşiyor

16 farklı çalışmanın analizinden oluşan araştırma kapsamında, doğadaki yaşlanma ve sosyal ilişkiler...

Haberler

Jamie Bond’a ihtiyacımız yok!

Jenna Ortega, “Kadın karakterler için kendi serilerimizi yaratmalıyız” diyor. Jenna Ortega, kadın...