İncelemelerKitap incelemeleri

“Beyaz Geceler”de aşk: Dostoyevski’den muhteşem bir yapıt

Paylaş
Paylaş

“Tanrım! Bir anlık mutluluk! Koskoca bir ömürde az şey mi”?

Hiç de az değil diyerek başlamak istiyorum söze çünkü mutluluğu elde edebilmek zor, o mutluluğu fark edip sürdürebilmek daha da zor bir eylem. Kimisi yaptığı işle mutlu olur, kimisi bir başarısıyla, kimisi de bir insanda bulur mutluluğu ve bir insanda bulmuştu mutluluğu yazarımız o meşhur beyaz gecelerde… Dostoyevski öylesine güzel anlatmış, öylesine tatlı betimlemişti ki hikayesini, okurken adeta St. Petersburg‘da bir yaz günü hatta daha doğru bir deyişle bir yaz gecesi yaşıyormuş, sanki Rusya’nın o beyaz, aydınlık gecesinde kısa bir yürüyüşe çıkmışız gibi hissederiz. Şimdi o beyaz gecelere güzel bir yolculuk yapalım.

Kalabalık bir yalnızlık

Yoğun bir kalabalık içinde bir hayli yalnızlık çeken yazarımız ve belirsizlik çukuruna hapsolmuş fakat umudunu hala yitirmeyen Nastenka. En nihayetinde kesişmişti yolları bu ikilinin beyaz bir gecede ve bitmeyecek, devamı gelecekti o beyaz gecenin… Yalnız, sessiz sedasız geçirirken yazarımız hayatını, bir soru kemirmişti zihnini ve şu sözler dökülmüştü ağzından” Şu yaşamdaki köşeciğimde bana yetmeyen neydi”? Buna karşılık net bir cevap bulamıyordu yazar ama belli ki hayatında eksik bir şey vardı belki de onu anlayabilecek hatta onu tamamlayabilecek’ eksik biri’. Serüvenimin başlangıcı dediği o ilk beyaz geceye gidelim şimdi de. Yalnız başına yürürken rastlamıştı Nastenka’ya. Yanından geçerken belli belirsiz bir hıçkırık sesi duyup birkaç saniye beklemiş, sonra emin olmuştu; kız ağlıyordu. Kadınlarla oldum olası kötüydü arası ve ne demeliydi bilememişti o anda kızcağıza. Bir şekilde tanışamadığı için üzülürken, kötü fakat tanışmalarına vesile olan küçük bir olay gerçekleşmişti. Birkaç genç rahatsız etmeye çalışırken yardım etmişti yazarımız genç kıza, başta pek güvenememişti Nastenka haliyle yazarımıza da fakat biraz konuştuktan ve zaman geçirdikten sonra sohbetleri koyulaşmıştı.

Beyaz Geceler filmi, 1961

“Dostluğa hazırım, işte elim… Âmâ lütfen bana aşık olmayın.”

Başlamışlardı birbirilerine hikayelerini anlatmaya. Yazarımız müthiş bir heyecan duygusuna kapılmıştı o muazzam beyaz gecede, böylesine güzel ve tatlı bir kızla yürürken. Duygularını tarif etmek ne zordu ne garip histi bu diye düşünürken, gece son bulmadan hemen önce Nastenka öyle bir şey demişti ki yazarın o anki duygularını tahmin edebilmek çok da zor olmasa gerek. “Dostluğa hazırım, işte elim… Âmâ lütfen bana aşık olmayın.” Sonrasında bana aşık olmadığınız için, beni bir kardeş gibi sevdiğiniz için minnettarım demişti ve tüm benliğiyle sarsılmıştı yazar bu sözleri işitince fakat bir şey diyememişti. Nastenka sevdiği adamı umutsuzca beklediğinden bahsederken, ne kadar da üzülmüş olmalı yazarımız. Sadece saf duygularla Nastenka’ya hissettiği o sevginin yanında ne kadar büyük bir acıdır sevilmediğini bilmek.

“Onu seviyorum ama bu geçecek, geçmeli…”

Beraber geçirdikleri beyaz gecelerin sonu gelmez diye düşünürken son gecede umudunu tamamıyla yitirmişti Nastenka. İşte tam o sırada dayanamayıp konuşmuştu yazarımız, kapağı kilitli bir kutuda saklanmış bir giz gibi tüm o saf duygularını açıklamıştı ona. Başta buna karşı olan kızımızın en nihayetinde tükenmişti tüm umutları ve “Onu seviyorum ama bu geçecek, geçmeli, geçmezse olmaz; geçmeye başladı bile, hissediyorum…” demişti eski sevdiği adam için. Başlamışlardı tatlı tatlı hayaller kurmaya o eşsiz beyaz gecede ve bilmezken onları neyin beklediğini. Yazarımız sevdiği tarafından sevilebilme ihtimalini elde etmiş olduğu sırada her şeyi değiştiren o an gelip çatmıştı.

Son beyaz gece

Beyaz gecenin büyüsü ile hayaller kurarken el ele, Nastenka’nın umudunu yitirdiği, bir daha gelmez dediği sevdiği belirmişti karşılarında.  Yazarımız bilmiyordu tabi kimdi o ama onu gören Nastenka aniden elini bırakmıştı yazarın ve koşarak onun yanına gitmiş, sarılmıştı belli belirsiz bir duygu durumuyla ve hızla tekrar yazarımızın yanına gelmiş, hiçbir söz söylemeden yazarımızı öpüp, adamın yanına koşmuştu, ardından ikisi beraber oradan uzaklaşmışlardı. Yazarımız kalmıştı öylece orada donuk bir şekilde, beyaz geceler sona ermişti böylece. Birkaç gün sonra Nastenka’dan bir mektup almıştı yazar ve  bir söz çok etkilemişti onu, tüm gün bunu düşünmüştü.” Keşke ikinizi de aynı anda sevebilseydim. Ah, keşke siz o olsaydınız!” tekrar tekrar düşünürken bu sözleri, hayatına çok az bir süreliğine giren bu kızın aslında kendisinin tüm ömrüne bedel bir mutluluk getirdiğini düşünmüştü. “Senin göğün hep berrak olsun, tatlı gülüşündeki ışıltı ve dinginlik hiç eksilmesin; bir başka yalnız, minnettar yüreğe bahşettiğin o bir anlık mutluluk ve neşe için talihin hep açık olsun.” Bu sözler bize aşkın, sevmenin ve sevilmenin ne muazzam duygular olduğunu gösteriyor. İşte bu yüzden hayatında eksik biri vardı ve kısa bir süreliğine de olsa tamamlandığını hissetti yazarımız. Belki de bazen yaralarımızı iyileştirip, bizleri hayata bağlayan yegâne şey sevdiklerimizdir. Sevmek ve sevilmek… İki ruhun birbirine olan sevgisi belki de her şeyi iyileştirmeye yeter…

Paylaş

Yorum yaz

Bir yanıt yazın

İlgili içerikler
Film incelemeleriİncelemeler

Seyirciler salonu terk etti! Coralie Fargeat’in ‘The Substance’ filmine kısa bir bakış

Yönetmenliğini ve yapımını Coralie Fargeat’in üstlendiği The Substance, bu alanda nadir bulunan...

Dizi incelemeleriİncelemeler

“Gibi” tadında, ama kendi yolunda: “Var Bunlar” üzerine inceleme

Var Bunlar, Giray Altınok’un yönetiminde orta halli insanların hayatına komik bir dille...

EdebiyatİncelemelerKitap incelemeleri

İnsanlar görme yetisini kaybederse ne olur? I Jose Saramago Körlük kitabı incelemesi/konusu

Alışılagelmiş kurgunun dışında bir insanlık sorununu farklı perspektiflerden yansıtan José Saramago tarafından...

Dizi incelemeleriİncelemeler

“Emily in Paris” dizisi yeni sezon incelemesi | Gerçekten söylendiği kadar iyi mi?

Herkesin bir konfor dizisi vardır. O diziyi sürekli olarak yeniden izlemek, istisnasız...