Fleabeg’in 7. Yılında: Yaşamın absürtlüğünde bir yolculuk

Phoebe Waller-Bridge’ın yazıp başrolünü canlandırdığı, tam 7 sene önce bugünlerde çıkan mini dizide Fleabag, bizi güldürüp düşündürmesiyle beraber aslında bize fark ettiğimizden çok daha fazla detay sunuyor. 2 sezonluk bu dizi, 30’lu yaşlarında Londra’da yaşayan, aile sorunları ve çalkantılı bir aşk hayatı olan sıra dışı bir kadının yaşamını ekrana seriyor. Dizinin ilk bölümlerinde, baş karakterimizin en yakın arkadaşını kaybetmesine ve bu zorlu zamanları atlatmaya çalışmasına tanık oluyoruz. Ancak isimsiz başrolümüz her ne kadar sıradan bir yas tutsa da çok büyük bir suçluluk duygusuyla da savaşıyor aynı zamanda. Çünkü en yakın arkadaşının ölümü dolaylı bir şekilde de olsa ona bağlanıyor. Ve en yakın arkadaşıyla beraber işlettiği kafeyi de tek başına ayakta tutmaya çalışıyor. İyi bir insan olup olmadığını sorguladığı, varoluşsal krizlere girdiği birçok ana tanık oluyoruz bölümler boyunca. Bu kısa dizi, kadın olmakla ilgili de bir sürü değerli konuya değinmeden de geçmiyor.

Aile İlişkilerinin Sıra Dışı Portresi

Dizide öne çıkan konulardan biri de aile ilişkileri ve Phoebe Waller-Bridge, bu ilişkilerin ekrana yansımasını hem duygusal hem de komik yanıyla ele almakta başarılı olduğunu gösteriyor bizlere. Kız kardeşiyle inişli çıkışlı bir ilişkiye sahip olan başrolümüz, kardeşini ne kadar sevse de ikisi de aralarındaki garip ilişkide sorun yaşamadan duramıyorlar. Aynı zamanda, önceki yıllarda annesini kaybetmesi ve babasının tekrardan evlenmesi ile de aile dinamikleri daha da karmaşık bir hâl alıyor. Üvey annesi ve babası ile de yaşadığı sorunlara da bölümlerde sık sık tanık oluyoruz.

Dördüncü Duvarın Ardındaki Bağlantı

Fakat dizi sadece bu hikâye akışlarından ibaret değil. Dizinin en öne çıkan yanlarından biri dördüncü duvarı yıkması. Peki dördüncü duvarı yıkmak nedir tam olarak? Dördüncü duvar, izleyici ve oyuncuları ayıran gizli bir duvardır. Oyuncuların, seyirciyle konuşması, iletişim kurması dördüncü duvarın yıkılmasıdır. Baş karakterimiz, bunu sıkça gerçekleştirmektedir. Gerek komik anlarda gerekse duygusal ve zorlandığı anlarda seyirciyle konuşur. Çok az dizi veya filmde tanık olduğumuz bu olay, Fleabag’i özel yapan elementlerden bir tanesidir. Baş karakterin adını bile bilmemize rağmen onunla daha derin bir bağ kurmamızı sağlar. Ne hissettiğini, ne düşündüğünü, bir sonraki hamlesini anlayabilmemize yardımcı olur.

Absürtlüğün Dans Ettiği Hayat Sahnesi

Fleabag’in bütün bu yanlarına baktığımızda içinde absürdizm esintileri olduğunu görebiliriz. Absürdizmin en önemli temsilcilerinden Albert Camus, herkesin hayatın ve evrenin anlam ve amaçtan yoksun olduğu gerçeğini kabul etmesi gerektiğini söylemiştir. Başka bir deyişle, ona göre amaç absürdü kucaklamaktır. Bu eylemi gerçekleştirerek absürt bir insan olursunuz ve Fleabag, bunun için güzel bir örnek olarak kabul edilebilir. Dahası, Camus’ya göre absürt kahraman “inkâr etmeden, ebedi olan için hiçbir şey yapmayan” kişidir. Tekrardan bunun Fleabag’le birçok noktada eşleştiğini görüyoruz. Hayatın zorluklarıyla baş ederken, hayatın absürtlüğüyle bir şekilde eğlenmeye de çalışıyor ana karakterimiz. Çünkü varoluşumuzun bu karmaşık hâlini anlamlandırmak yerine sadece yaşayıp absürtlüğün tadını çıkarmaya çalışmamız gerektiğini hatırlatıyor bize.

İkilemlerin Dans Ettiği Kalpler Arasında

Şunu eklemeden de geçmek olmaz. 2.sezonda eklenen “Hot Priest” diye de anılan rahip karakteri, diziye başka detaylar da eklemiştir. Birbirine aşık olan Fleabag ve bu rahip, yaşadıkları ikilemlerin içinde büyük zorluklardan geçmektedirler. Doğru sayılanı yapmak için kendilerini zorlarken, bunun bir anlamı var mı yok mu ikileminde kaybolurlar. Ama günün sonunda bir karara varmak zorundadırlar, herkes gibi. İşte bu yüzden bu mini dizi aslında sadece bir kurgudan çok daha fazlasını sunuyor bizlere. İçinde kendimizden parçalar bulabiliyor, tek hatalar yapanın biz olmadığımızı hatırlıyor ve her zaman kendimizin daha iyi versiyonu olmak için bir adım atabileceğimizi anlıyoruz. Bize birçok farklı duygular hissettirip, yaşamın absürtlüğünü takdir etmemizi sağlayan bu harika dizi de acı tatlı bir sahne ile bitiyor. Final sahnesinde söylenen en sonuncu cümle bir sürü anlama gelse de bize aynı zamanda şunu da hatırlatmalıdır. Ne kadar ikilemde kalırsak kalalım ne kadar yolumuzu kaybedip bir hedefi aramaktan yorulursak yorulalım, ne kadar zorluk yaşarsak yaşayalım, yaşamdaki her şey geçicidir. O yüzden, böyle durumlarda kendimize dizinin kapanış cümlesini hatırlatabiliriz: Bu da geçecek.

“It’ll pass.”

nilakpinar
nilakpinar
Articles: 2

Leave a Reply