Dolores Claiborne (1995), sıradan bir cinayet hikayesinden çok daha fazlası. Stephen King’in aynı adlı romanından uyarlanan Dolores Claiborne, yalnızca bir suç hikayesi değil, aynı zamanda annelik, travma ve kadın dayanışması üzerine sarsıcı bir psikolojik dram. Taylor Hackford’un yönetmenliğini yaptığı 1995 yapımı film, küçük bir adada, geçmişleriyle hesaplaşan iki kadının iç içe geçmiş hikayelerini anlatıyor.
Dolores’in hikayesi, sadece kendisinin değil, aynı zamanda kızı Selena’nın bastırılmış anılarla yüzleşmesini içeriyor. Film, özellikle kadınların ev içi şiddet, duygusal istismar ve erkek şiddeti altında verdiği hayatta kalma mücadelesini görünür kılıyor. İkilinin ilişkisi, bireysel travmaların nasıl kuşaklar arası aktarılabildiğini gözler önüne sererken Selena, annesinin geçmişini anlamaya çalıştıkça kendi çocukluğunda üzerini örttüğü karanlık gizemi de yavaş yavaş su yüzüne çıkarıyor. Stephen King’in alışılagelmiş romanlarının aksine doğaüstü öğeleri değil, oldukça hayattan bir konuyu ele alan bu yapım, oldukça başarılı bir psikolojik dram.
FİLME GİZEMLİ BİR BAŞLANGIÇ
Filmin başında Kathy Bates’in canlandırdığı Dolores Claiborne, yaşlı ve hasta işvereni Vera Donovan’ın cesedinin başında, elinde bir oklavayla yakalanıyor. 20 yıl önce kocası Joe’nun ölümüne sebep olduğunu düşündükleri için Dolores’e zaten pek sıcak bakmayan kasaba sakinleri için bu yeni olay geçmişin lanetini tekrar gün yüzeye çıkarıyor.
SPOILER UYARISI: SELENA’NIN DÖNÜŞÜ
New York’ta gazeteci olarak çalışan, Jennifer Jason Leigh’in canlandırdığı Dolores’in kızı Selena, annesinin başına gelenleri öğrenince Little Tall adasına dönmek zorunda kalıyor ancak bu ziyaret, sadece annesinin suçsuzluğunu sorgulamasına değil, aynı zamanda çocukluğundaki bastırılmış anılarla yüzleşmesine de neden oluyor.
Filmin içindeki en karanlık sır, Selena’nın babası Joe’nun (David Strathairn) yıllar boyu süren cinsel istismarı. Bu dehşet, hem Selena’nın içsel çöküşünü hem de Dolores’in çaresizliğini ve sonunda verdiği radikal kararı açığa kavuşturuyor ve bir “kaza” gibi gösterilen Joe’nun ölümünün gerçekte Dolores’in kızını korumak için yaptığı son ve tek kurtuluş hamlesi olduğu ortaya çıkıyor.
KADINLAR ARASINDAKİ KARANLIK DAYANIŞMA
Dolores’in tek dayanağı olan Judy Parfitt’in canlandırdığı Vera Donovan ilk başta soğuk ve zorba gibi görünürken zamanla aralarında bir bağ oluşuyor ve Dolores yaşadıklarını Vera ile paylaşıyor. Ardından Vera’nın kocasını “kaza süsüyle” öldürdüğünü itiraf etmesiyle beraber ikili arasında karanlık ama güçlü bir dayanışma resmen başlıyor. Kadın dayanışması burada sadece duygusal değil, hayatsal da bir anlam taşıyor.
Dolores Claiborne, kadınların maruz kaldığı şiddeti ve toplum içindeki sistematik sessizliği anlatan etkileyici bir yapım. Film, sadece erkek şiddetini değil, toplumun bu şiddete karşı nasıl körleştiğini de açıkça eleştiriyor. Vera Donovan’ın şu sözü, bu bağlamda unutulmaz:
“Sometimes, being a bitch is all a woman has to hold on to.”
FİLMİN ATMOSFERİ
1995 yapımı olan bu filmin sadece konusu ve işleniş tarzı değil, atmosferi de beni etkileyen şeylerden biri. Filmdeki sisli ve kasvetli doğa, duygusal yoğunluğu özellikle Kathy Bates ev Jennifer Jason Leigh’in oyunculuklarıyla beraber iyice destekliyor.
Eğer psikolojik dramalardan, güçlü kadın karakterlerden ve geçmişle yüzleşmenin ağır ama gerekli yükünü taşıyan filmlerden hoşlanıyorsanız Dolores Claiborne sizin için unutulmaz bir deneyim olabilir.
Filmin fragmanını aşağıdan izleyebilirsiniz.
Yorum yaz