Türkiye, kadın cinayetleriyle çalkalanırken, bu acı gerçekler toplumu derinlemesine sarsıyor. Kadınların sadece kadın oldukları için hedef alındığı bu cinayetler, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en şiddetli yansımalarından biri.
İstanbul’un Fatih ilçesinde yaşanan ve tüm Türkiye’yi derinden sarsan kadın cinayetleri, 19 yaşındaki kasap Semih Çelik’in işlediği vahşet dolu iki cinayetle yeniden gün yüzüne çıktı. Çelik, önce eski sevgilisi Ayşenur Halil’i Eyüpsultan’da öldürdü, ardından Fatih’teki okul arkadaşı İkbal Uzuner’i vahşice katletti. İkbal Uzuner’in bedenini parçalara ayıran Çelik, bu parçaları Edirnekapı surlarına götürdü ve burada hem ceset parçalarını hem de kendini surlardan aşağı attı.
KADIN CİNAYETLERİ: TOPLUMSAL YARAYA DÖNÜŞEN BİR SORUN
Cinayetlerin ardından yapılan incelemelerde, Çelik’in bu korkunç olayları önceden planladığı ortaya çıktı. Polisin evinde bulduğu defterde, vücut bütünlüğü bozulmuş insan figürleri yer alıyordu. Bu kara kalem çizimlerinin, İkbal Uzuner’in ölüm şekline benzediği belirtildi. Aynı zamanda, Çelik’in kasaplık geçmişi nedeniyle cinayetlerde profesyonel kesim yaptığı iddia edildi. Psikolojik sorunları olduğu ve çeşitli hastanelerde kaydı bulunduğu da ortaya çıktı.

Bu vahşet dolu olay, Türkiye’de kadın cinayetlerinin ne denli derin ve tehlikeli boyutlara ulaştığını bir kez daha gözler önüne serdi.
PROBLEM YALNIZCA TÜRKİYE’DE DEĞİL!
Birleşmiş Milletler’in (BM) verilerine göre, her yıl 50.000 kadın ve kız, eşleri veya aile üyeleri tarafından öldürülüyor. Bu, her gün ortalama 137 kadının hayatını kaybettiği anlamına geliyor. Bu sayılar sadece aile üyeleri veya partnerleri tarafından öldürülen kadınları kapsıyor; silahlı çatışmalar, çeyizle ilgili cinayetler gibi vakalar bu sayının dışında kalıyor. Dünya genelinde birçok hükümetin kadın cinayetlerini yeterince raporlamadığı göz önünde bulundurulursa, bu sayıların gerçeği tam olarak yansıtmadığını söylemek mümkün.
BM’nin 2017 raporuna göre, 30.000’den fazla kadın yakın partnerleri tarafından öldürüldü. Bu, tüm kadın cinayetlerinin %60’ına denk geliyor. İkinci en sık failler ise erkek aile üyeleri. Toplumsal cinsiyet temelli cinayetler, Asya’da yılda yaklaşık 20.000 vakayla en fazla görülen bölge olarak öne çıkıyor. Ardından Afrika (19.000), Amerika (8.000) ve Avrupa (3.000) geliyor.

Afrika, nüfus başına oranla kadınların cinsiyetleri nedeniyle öldürülme riskinin en yüksek olduğu kıta; 100.000 kadında 3,1 kadın cinayeti vakası yaşanıyor. Amerika’da bu oran 100.000’de 1,6, Okyanusya’da 1,3, Asya’da 0,9 ve Avrupa’da 0,7. Bu sayılar, dünyanın dört bir yanında kadınların sadece kadın oldukları için ne kadar büyük bir tehlike altında olduklarını gösteriyor.
FEMİNİZM KAVRAMININ İÇİNİN BOŞALTILMASI
Feminizm, tarihsel olarak kadınların toplumsal cinsiyet eşitliği için verdikleri bir mücadeleydi. İlk dalga feminizm, kadınlara oy hakkı kazandırdı; ikinci dalga, çalışma hayatında ve cinsellikte eşitliği hedefledi; üçüncü dalga ise kimlik politikalarına odaklandı. Ancak, günümüzde feminizm, yanlış anlaşılmalara ve küçümsemelere maruz kalıyor. Feminizmin amacı toplumsal cinsiyet eşitliği iken, birçok insan bu kavramı “erkek düşmanlığı” olarak algılıyor. Bu yanlış algı, özellikle sosyal medya ve popüler kültür üzerinden yaygınlaşıyor.

by Abby Snyder
Peki neden toplumda “feminist” dendiğinde bir gülümseme ya da küçümseme ifadesi ortaya çıkıyor? Birçok kişi, feminizmin artık gerekli olmadığını düşünüyor ya da feminizmi aşırı uçlarla özdeşleştiriyor. Oysa ki artan kadın cinayetleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin halen ne kadar derin bir sorun olduğunu gösteriyor.

DÜNYA GENELİNDE YAYGINLAŞAN CİNSİYETÇİ HAREKETLER: MGTOW VE REDPILL
Feminizmin içinin boşaltılması sadece yanlış anlamalardan kaynaklanmıyor; aynı zamanda dünya genelinde yükselen cinsiyetçi hareketlerle de besleniyor. MGTOW (Men Going Their Own Way) ve Redpill gibi hareketler, erkeklerin kadınlardan bağımsız bir yaşam sürmeleri gerektiğini savunuyor. Bu hareketler, genellikle kadınları hedef alarak, onları manipülatif, çıkarcı ya da tehlikeli olarak tanımlıyor. Kadın düşmanlığını normalleştiren bu gruplar, feminizme karşı agresif bir duruş sergiliyor. Bu, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren bir diğer faktör olarak karşımıza çıkıyor.
“Ah evet? Biz yalnızca kendi yolumuzdan gideceğiz ve kadınları tamamen göz ardı edeceğiz, istediğin bu mu? Evet”
MGTOW ve Redpill gibi hareketler, kadınlarla ilişki kurmanın tehlikeli ya da anlamsız olduğu mesajını yayarken, erkekleri kendilerini korumak adına kadınlardan uzak durmaya teşvik ediyor. Bu tür hareketlerin yarattığı algı, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine zarar veriyor ve kadınları yalnızca güç dengesi üzerinden tanımlayan bir anlayışı besliyor. Oysa feminizm, yalnızca kadın haklarını savunmakla kalmayıp, herkesin eşit haklara sahip olduğu bir toplum inşa etmeyi hedefler.
NEDEN FEMİNİZM HALA GEREKLİ?
Kadın cinayetleri, feminizmin hala ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Toplumsal cinsiyet temelli şiddet, genellikle yıllar süren bir istismarın doruk noktasıdır. Kadınlar, fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldıktan sonra hayatlarını kaybediyor. Bu nedenle, kadın cinayetlerinin önlenmesi için toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak politikaların uygulanması şarttır.
Kadınların bilinçlenmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık kazanmaları, onları bu tür şiddet vakalarından koruyabilecek en önemli adımdır. Eğitim, hukuki reformlar ve toplumsal bilinçlendirme kampanyaları, kadın cinayetlerinin önlenmesinde hayati bir rol oynar. Ancak, feminizmin yanlış anlaşılması ve küçümsenmesi, bu mücadeleyi zayıflatıyor.
Türkiye ve dünya genelinde kadın cinayetleri, kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle hedef alındığı acı bir gerçektir. Feminizmin amacı, bu tür şiddeti durdurmak ve herkes için eşit hakları sağlamaktır. Ancak, feminizmin yanlış tanımlanması, bu mücadeleyi zayıflatıyor. Feminizm, sadece kadınların değil, tüm bireylerin eşit haklarla yaşadığı bir toplum inşa etmeyi hedefler. Toplum olarak, feminizmin içini doldurmalı ve onu hak ettiği yere taşımak için adımlar atmalıyız.
Yorum yaz