Karamsar Filozof Arthur Schopenhauer’ın Mutluluğa Ulaşma Arayışı

Karamsar Filozof Arthur Schopenhauer’ın Mutluluğa Ulaşma Arayışı

Mutluluğa ulaşmak mümkün müdür? Hayatımızda bizi sonsuza kadar mutlu edebilecek bir yol var mıdır? Mutlu olabilmek için gösterdiğimiz çabalar gerçekten işe yarıyor mu, yoksa tamamen boşa kürek mi çekiyoruz? Yoksa bu dünyada mutlu olabilmenin yolu yok mudur? Belki de bütün ömrümüz boyunca mutlak mutluluğa ulaşmamaya, mutsuzluk içinde bir hayatı yaşamaya mahkûmuzdur.

İnsanoğlu olarak bugüne kadar mutluluğa ulaşmak için binbir türlü yollara başvurmuş ve günümüzde de başvurmaya devam ederiz. Mutsuzluğumuzu gidermek veya mutsuz olmamak için çevremizde her zaman insan bulundurmaya, yalnız kalmamaya çalışır ya da çeşitli aktivitelerle aklımızı meşgul tutmaya, hayattan uzaklaşmaya çalışırız. Aslında mutsuzluğumuzla yüzleşmekten korkar, onunla başa çıkamayacağımızı düşünüp sürekli kaçarız. Peki, gerçekten nasıl mutlu olabiliriz kendimizi oyalamadan?

Ünlü filozof Arthur Schopenhauer, zamanında bu soruya bir çözüm bulmuş ve bunu insanlara anlatmaya başlamış. Ancak sundukları insanlar tarafından çok karamsar bulunduğu için mutluluğa bir çözüm olarak görülmemiş. Gerçi Schopenhauer’ın düşünceleri mutluluğa direkt olarak bir çözüm değildir. Zira kendisi mutluluğun bir yanılgı olduğunu ve aslında mutsuzluğun da insanın bu dünyaya mutlu olmaya geldiğini düşünmesinden kaynaklandığını söyler.

Ona göre insanın mutlu olmaya çabalaması saçma bir eylem. Çünkü Schopenhauer, dünyanın insanların mutluluğu üzerine tasarlanmadığını ve mutlu etmek üzerine tasarlanmamış bir dünyada mutluluk peşinde koşmanın akıntıya ters bir şekilde yüzmekten farksız olduğunu düşünür.

Aynı zamanda ünlü filozofa göre aşırı mutlu olmak, sanılanın aksine iyi bir şey değildir. Felaketten kurtulmanın en güvenilir yolunun aşırı mutlu olmayı beklememekten geçtiğini söyleyen Schopenhauer, aşırı mutluluğun aşırı hüznü de beraberinde getirdiğini iddia eder. İnsan, bir duygusunda aşırıya kaçarsa o duygunun tam tersini de yine aşırı bir şekilde deneyimler. Dolayısıyla mutluluğu tutkuyla arzulamak onun tam tersi olan mutsuzluğu da yanında getirir.

İnsan Nasıl Mutlu Olabilir?

Christina’s World – Andrew Wyeth, 1948

Schopenhauer’a göre insanlar, dünyanın kötülüklerini bir an önce kabullenmeli ve mutluluk, zevk yerine acılara odaklanmalıdır. Yapılması gerek şeyin mutluluğu arttırmaya çalışmak değil acıları azaltmak için çabalamak olduğunu belirtir. Çünkü kendisi insanlığın en büyük sorununun bitmek bilmeyen tutku ve arzuları olduğunu ve kişinin bunları elde ettiğinde yetinmeyip daha fazlasını isteyeceğini düşünür.

“Sahip olmadığımız şeylere bakarken, ‘Benim olsaydı nasıl olurdu?’ diye düşünme eğilimindeyiz. Oysa bunun yerine sahip olduğumuz şeyler için sık sık şunu düşünmemiz gerekirdi. Bunu kaybetsem ne olur?” der Arthur Schopenhauer.

Saatler ne kadar hoş geçirilirse o kadar çabuk tükenir. Ne kadar acıyla geçirilirse de o ölçüde uzar. Çünkü büyük bir öneme sahip olan şey zevk değil acıdır. Mutlu olmak için de zevke önem vermek yerine acının azaltılmasına odaklanılmalıdır.

 

Peki, Acılar Nasıl Azaltılır?

Christ in the Storm on the Sea of Galilee – Rembrandt van Rijn, 1633

Schopenhauer, bize bu konuda iki çözüm yolu sunar. İlk tavsiyesi sanatla ve felsefe ile ilgilenmektir. Mutluluğun daha doğrusu mutsuz olmamanın önemli yollarından biri, zaman içerinde faal olmaktan ve üretmekten geçtiğini belirtir. Sanat veya felsefe insanı belki mutlu etmeyebilir, insanın problemlerini de çözmeyebilir fakat kişinin kısa bir süreliğine olsa gerçeklikten uzaklaşıp ona bir rahatlama şansı verir. İnsanı kendi yarattığı evrene taşıyarak sorunlardan uzaklaştırır. Zamandaki acıyı yok etmese de hafifletir. Ancak çoğu insan, üretmek veya faal olmak yerine bu zamanı tüketmekle meşguldür. Yani acıyı hafifletmeye çalışmak yerine zevke ve mutluluğa ulaşmaya çalışmaktadır. Oysa kişi, mutluluk peşinde koştuğu için kendini mutlu etmenin yolunu asla bulamaz.

Schopenhauer’ın önerdiği bir diğer çözüm ise insanın kendine zaman ayırması gerektiğidir. Çünkü ona göre insan, en çok kendisiyle uyum içinde olabilir. Kişinin en sevdiği insanlarla bile arasında az ya da çok bir uyumsuzluk söz konusu olur. Bu nedenle de insanlara fazla güvenmemek gerektiğini, eğer güven duyulursa zamanla bunun bir beklentiye dönüşeceğini ve bunun da hayal kırıklığı ile sonuçlanabileceğini düşünür ünlü filozof. Ona göre insan, kendi kendine yetebilmeli ve kendine zaman ayırıp huzuru ve mutluluğu dış dünyadan değil; iç dünyasından beklemelidir.

İnsan, kendi iç dünyasından zevk almayı öğrenmeli ve kendini keşfetmelidir. Mutluluk için sosyalleşme çabasına girmemeli ve kendiyle vakit geçirmeyi öğrenmelidir. Filozofun sosyalleşen insanlara karşı sert bir tutumu vardır ve bunu da şu sözlerle dile getirir:

Primavera – Sandro Botticelli, 1477

“Ayak takımının hepsi sosyal insanlardır. Çünkü sosyallik insan sevgisine değil yalnızlık korkusuna dayanır. Burada aranan aslında diğer insanların hoş sohbet varlığı değil, daha çok yalnız olmanın bunaltıcı sıkıntısından yanı sıra bilincin tekdüzeliğinden kaçmaktır. Bir nevi bu da ısmarlama bir mutluluktur. Hatta mutluluktan ziyade zamanı tüketen bir yanılgıdır.”

Budizm’e olan yakınlığı Arthur Schopenhauer, devamlı bir mutluluk halinin olabileceğine inanmaz ve mutlu olabilmenin tek yolunun çok fazla mutlu olmayı istememekten geçtiğini düşünür. Ayrıca insan, başkalarıyla az ama kendisiyle sık sık konuşmalıdır. Kendisiyle pek sık konuşan insan kendisini anlar ve keşfeder. Bu sayede de başkalarına çok az ihtiyaç duyar. Ona göre başkalarına en az ihtiyaç duyan insan, en azından acısını dindirebilir ve sabit bir hayat çizgisine ulaşabilir.

Tüm bu düşüncelere baktığımızda insanların neden Arthur Schopenhauer’a kötümser dediklerini anlamak zor olmuyor. Ancak Schopenhauer’ın bu görüşlerinin gerçekliğini nasıl inkâr edebiliriz ki? Yaşamın acılarla dolu olduğu ve insanlığın da bencillikten oluştuğu yadsınamayacak bir gerçek. Schopenhauer’ın bu düşünceleri her ne kadar kötümser görünse de kendisi bize gerçekleri hiç çekinmeden anlatıyor. Bizim kötümserlik kavramı üzerine düşünmemizi ve dünyanın kötülüklerinin farkına varmamızı sağlıyor. Üstüne bize bu kötülüklerden doğan acılarla nasıl başa çıkabileceğimizi gösteriyor.

Melis Gizem Akkaya
Melis Gizem Akkaya
Articles: 19

Leave a Reply