Recaizade Mahmut Ekrem Ve İç Monolog

Recaizade Mahmut Ekrem Ve İç Monolog

İç monolog, oyun, roman ve öyküde, kahramanların aklından geçen düşünceleri açığa vuran anlatı tekniğidir. İç monologda, oyun, roman ya da öykü kahramanının aklından geçen düşünceler serbest çağrışıma yaklaşan, birbiriyle ilişkisi zayıf izlenimler ya da ussal kavramlaştırmalar biçiminde olabilir. Değişik biçimleri arasında, dramatize edilmiş iç çatışmalar, kendini analiz etme ve zihinde canlandırılan diyaloglar yer alır. İç monolog, doğrudan birinci kişi ağzından aktarılabileceği gibi, “düşündü,” “düşünceleri … değişti” gibi ifadelerle üçüncü kişi anlatımı ile de verilebilir. İç monolog terimi sık sık bilinç akışı yerine kullanılır. Oysa, karakterin bilincini etkileyen tam oluşmamış düşünceler, izlenimler ve çağrışımları yansıtabilen iç monolog, ussal düşüncelerin düzenli biçimde sunulmasıyla da sınırlı kalabilir. Monolog ve dramatik monolog ile yakın benzerliği olan iç monolog, kapsamlı olarak ilk kez Les Lauriers sont coupés (1888; Defneler Kesildi) adlı yapıtında Edouard Dujardin tarafından kullanılmış, daha sonra 20. yüzyıl psikolojik romanlarının tipik tekniği olarak yaygınlaşmıştır. Recaizade Mahmud Ekrem’in Araba Sevdası, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar‘ı ve Orhan Pamuk’un Sessiz Ev’i iç monolog ve bilinç akışı tekniklerinin kullanıldığı romanlar arasında sayılabilir.

Recaizade Mahmut Ekrem, Bihruz Bey’in karmaşık ruh halini daha iyi aktarabilmek amacıyla romanında “bilinç akışı” ve “iç monolog” gibi farklı anlatım teknikleri dener ki bu teknikler, o dönemde Berna Moran’ın tespitiyle Batı romanı için bile “yeni” tekniklerdir.

Daha sonraki romanlarımızda sık sık kullanılacak olan bilinç akımı tekniğinin, Recaizâde Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası adlı romanında, muhtemelen bilinçsiz olarak, kullanıldığını görmekteyiz. Recaizâde Mahmut Ekrem, kahramanına bir rakip yaratmak yerine, kahramanı Bihruz Bey’in gerçek dünyası ile hayal dünyası arasında bir karşıtlık oluşturmuştur.  Berna Moran’a göre:“Recaizâde, bir hayal dünyasında yaşayan Bihruz’un özendiği kişiliği canlandırabilmek için, onun iç dünyasına yönelmek için bu işe elverişli bir yöntem bulmak zorundadır.”

Yine Moran’a göre: “Birçok eleştirmene göre iç konuşma tekniğinin bir anlatım yöntemi olarak kullanıldığı ilk roman Edouard Dujardin’in 1887’de basılmış olan Les Lauries sont Coupés’sidir. Araba Sevdası’nın yazılış tarihi ise 1886. Recaizade her ne kadar romanı baştan sona iç konuşma tekniği ile yazmamışsa da bir anlatım yöntemi sayılacak kadar yaygın kullanılmıştır; ara sıra bilinç akımına da yer vererek. Bu durumda Recaizade’nin kullandığı tekniğin taklit olmadığı açık. Kaldı ki, Dujardin’in yaptığı iş Batı’da bile uzun süre fark edilmemişti. Ne var ki Recaizade’nin tekniği de bizde fark edilmedi ve Türk romanına hiçbir etkisi olmadı.”

Oğuz Atay
Oğuz Atay

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında ise bilinç akımı tekniğinin en yetkin örneklerini Oğuz Atay’ın eserlerinde görmekteyiz. Özellikle yazarın Tehlikeli Oyunlar ve Tutunamayanlar adlı romanları bu açıdan düşünüldüğünde kayda değer bir özellik arz eder.

Bihruz’un romanı yüzyıl boyunca, tipik bir “alafranga züppe eleştirisi” olarak okunduktan sonra Jale Parla, yapıta hak ettiği yeni okumalardan biri ile yaklaşır ve Araba Sevdası’nın farklı okumalar üretmek bakımından ne derece zengin bir metin olduğunu kanıtlar.

Recaizade, Moran’ın da belirttiği üzere Bihruz’u anlatmak, karakterini yaratmak için iç monolog, bilinç akışı gibi yepyeni tekniklerden başarıyla faydalanır. Kimi bölümlerde anlatıcının dili bile değişmekte, romanın girişindeki anlatıcı dili roman boyunca faklı farklı çehrelere bürünmektedir. Araba Sevdası, Servet-i Fünun’un hazırlayıcılarından olan Recaizade Mahmut Ekrem’in romanıdır. Realist bir düşünceyle ele alınan bir eserdir. İnsana bakış tarzının iç ve dış bakımdan verilmesi de o dönemde bir başarıdır. Bu tasvirlerle A. Mithat’ın önündedir.

Anlatım dilinin sürekli bir “arayış” içinde olması, romanı diğer Tanzimat anlatılarından ayıran hususlardan biridir. Baştan sona neredeyse aynı anlatım dili ve tekniği ile yazılmış Tanzimat anlatılarının yanında Bihruz’un iç konuşmaları, diyalogları, bilinç akışları, aşkla sohbeti, rüyası gibi değişen durumlar için farklı farklı teknik ve dil arayan Araba Sevdası ayrıksı bir metindir. Bihruz’un neşesini anlatmak için “Lel lele lel lel. Lel lele lel lel.Lel lel lele!” demeyi yeterli gören; ya da yalnızca “Gırrr!..” diyerek sayfalarca anlatıldığında bile aktarılamayacak etkiyi yaratan bir anlatım dilinden söz ediyoruz.

Araba Sevdası
Araba Sevdası

Araba Sevdası, patlamayan tüfeklerle doludur. Anton Çehov’un edebimetinlerin tümü için bir kaideye hatta teoriye dönen sözünün parodisi gibidirRecaizde’nin romanı. Mektuplar okunmaz, dondurmalar yenmez, arabalarhiç bitmeyecek bir devr-i daime girer, vapurlara yetişilmez, sevgili parol tutmaz, lando kaybolur, kimse kimseyi anlamaz. Tanpınar, roman üzerindeyazdıklarında gerçi bir türlü kurtulamadığı mütekerrir düaliteye saplanıp biryandan eseri överken diğer yandan birkaç başarılı sayfadışında “şöyleböyle” bir roman olduğunu belirtir; ama Bihruz’un romanı hakkında ilk önemli tespiti yapar. Tanpınar’a göre “bütün roman bir şakaya benzer.”

Ahmet Hamdi Tanpınar, Recaizade Mahmut Ekrem’in Türk realizminin ilk kımıldanışlarından biri olarak gördüğü romanıyla ilgili, “Pek az Türk romanı Araba Sevdası kadar adına bağlıdır. Kitap, bir modanın ve muayyen iktisadi şartlar etrafında hemen bir lahzada teşekkül etmiş köksüz bir kalabalığın romanıdır,” değerlendirmesini yapmıştır.

Araba Sevdası, esas itibarıyla dram ile komedinin harmanlandığı bir metindir. Romanda bir yandan Bihruz Bey’in Batı kültürünü algılayışına odaklanılarak yanlış Batılılaşma eleştirilirken; bir yandan da kahramanın Periveş Hanım’a duyduğu platonik aşk ve bu aşk neticesinde yaşadıkları verilerek esere komedi çeşnisi katılır.

Semih Ertürk
Semih Ertürk
Articles: 34

Leave a Reply