Haberler

İki Filmin Hikâyesi: Endişe ve Sürü

Paylaş
Paylaş

İki Filmin Hikâyesi: Endişe ve Sürü

 

ENDİŞE

Çukurova’nın pamuk tarlaları, makineleşme, çaresizlik, kan davası ve töreyi topladığımızda elde edeceğimiz sonuç kaçınılmaz olarak ‘Endişe’ olacaktır. Yılmaz Güney’in hikâyesi, toplumsal gerçekçi sinemanın da ötesindedir. Oldukça doğal ve dokümanter bir acı gerçeklik izleyicinin yüzüne çarpılacaktır… Tabii tüm yasaklamalardan ve sansürden sıyrılabilirse…

Hikâyenin merkezindeki Cevher karakteri, endişenin ve kuşkunun vücut bulmuş hali gibidir adeta. Kan davasından kaçan, mevsimlik iş kovalayan Cevher köşeye sıkıştıkça sıkışır ve gerçek hayat, ne yazık ki, süper kahramanların zorlukların üstesinden gelişini anlatmaz.  Cevher için tek çare, birlik olan işçilerin haklarını savunduğu safta yer almasıyken, o bozuk düzenin safını seçmekten öteye gidemez. Bu zor karakteri canlandırmak için kolları sıvayan Yılmaz Güney, senaryo aşamasından beri nasıl bir Cevher çıkartabileceğinin farkındadır. Ancak biz, onun elinden çıkan Cevher nasıl olurdu, hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Adana’da gerçekleşen ilk çekim gününün gecesi yaşanan trajik olayda Yılmaz Güney tutuklanır. Ancak set, ertesi gün kaldığı yerden devam eder. Şerif Gören filmin yönetmen koltuğuna otururken, Cevher karakteri de usta oyuncu Erkan Yücel’e gider. Senaryoyu alır almaz Adana’ya doğru yola koyulan Yücel’in ilk işi Çukurova’nın köylüleri ile vakit geçirmek olur. Anadolu’nun hemen her karış toprağını Tiyatro ile sulayan Erkan Yücel, o topraklardan meyvesini Cevher karakteri ile alır adeta. Kısacık bir zamanda oynayacağı karakterin ta kendisi olur.

 

İZMİT CEZAEVİ

Bir yandan 12.Antalya Film Festivali Endişe filmini 5 ödülle taçlandırırken, diğer yandan Yılmaz Güney çıktığı mahkemece suçlu bulunur ve 19 yıl hüküm giyer. Bu çalkantılı günlerde iki ayrı Yılmaz Güney senaryosu filme çekilir. Bilge Olgaç’ın yönettiği ‘Bir Gün Mutlaka’ ve Temel Gürsu’nun yönettiği ‘İzin’ 1975 yılında vizyona girer. Ancak ikisi de Yılmaz Güney’in içine sinmez. Sürgünler ve yasaklar ile geçen birkaç yılın ardından, 1978 yılında yeni bir hikâye filizleniverir. Yılmaz Güney bir söyleşisinde Sürü filmi ile ilgili şunları dile getirir; “Sürü’nün hikâye olarak bilincimde döllenişi 1972-73 yıllarına rastlar. Kalın ciltli bir deftere, kabaca hatlarıyla yazdığım onlarca hikâyeden birisidir Sürü. Günün birinde bu denli ünlü olacağından, sinema tarihimizde bir dönemeç noktası oluşturacağından ve uluslar arası ödüller kazanacağından habersiz, yıllarca o defter sayfaları arasında kaldı. 1978 Mart’ında İzmit Cezaevi’nde bir rastlantı onu gün ışığına çıkartmasaydı, belki de yıllarca o soluk sayfalar arasında kalacaktı. Hatta bir film olabilme şansına asla sahip olamayacaktı.”

Filmin yönetmenlik koltuğu için önce Tunç Okan ile görüşen Yılmaz Güney, yaşanılan fikir ayrılıklarından sonra ‘Sürü’yü Zeki Ökten’e emanet eder. Çıkan sonuca da bakınca, Zeki Ökten kararının ne denli doğru bir karar olduğunu hep birlikte görürüz.

SÜRÜ

Bir tarafta Halilanlar, diğer yanda Veysikanlar… Bir yanda kan davası, diğer yanda Hamo’nu sürüsü… Bir yanda Halilanlardan alınan Berivan gelin, diğer yanda Berivan’ın hastalığı… Bir yanda Hamo’nun nefreti, öte yanda yoksulluk ve çaresizlik… Tüm bu çıkmazlar Tarık Akan’ın oynadığı Şivan karakterinin üzerine çöker. Senaryoyu alır almaz hayran kalan Tarık Akan, o sıralarda çekimlerine devam ettiği filmden arta kalan her anını Şivan karakterine çalışarak harcar. Kariyeri boyunca 100’ün üzerine karakter canlandıran Tarık Akan için Sürü ve Şivan karakteri, hep ayrı bir yerde duracaktır.

Hamo karakteri için Tuncel Kurtiz’den başkasını düşünmeyen Yılmaz Güney, ısrarla usta oyuncuya ulaşmak ister. “İhtiyarı çağırın, Hamo’yu ihtiyar oynayacak”, der. O dönem İsveç’te yaşayan Tuncel Kurtiz’i bulmak için Zeki Ökten’e “Hürriyet gazetesine ilan verin o gelir”, diyen Yılmaz Güney bir hafta sonra kendisini ziyarete gelen arkadaşıyla buluşmuş olur. Filmin çekimlerinin ardından İsveç’e geri dönen Tuncel Kurtiz’i, Endişe filminde de rol alan usta oyuncu Kamran Usluer seslendirir. Tuncel Kurtiz’in eşsiz oyunu Kamran Usluer’in karakteri özümsediği dublajıyla birleşince ortaya harika bütünlük çıkar.

İzmit cezaevinin 70 kişilik 1. koğuşunda ranzaları kendisine siper edip, meraklı bakışlar arasında bütün karakterleri içinde yaşayarak saman kağıtlarına işleyen Yılmaz Güney, plan plan çıkarttığı haritayı Zeki Ökten’e teslim ettikten sonra setten gelecek güzel haberleri beklemeye koyulur. Bir yandan da filmin iyiliği için uğraşan Güney, herkesin emeklerinin karşılığını alması için çabalar.

Siirt’ten Ankara’ya uzanan çekim yolculuğu ayrıca bir filme de konu olabilecek hikâyeler barındırmaktadır. Oyuncu sendikasını kuran Tarık Akan’ın yer aldığı sette set işçilerinin greve gitmesi, Pervari’deki çadır hayatı, parasızlıktan tren istasyonlarında mahsur kalışlar, açlıklarını giderdikleri Ankara’daki otelin randevu evi çıkması… Tüm bu imkansızlıkların ötesine ortaya çıkan bu yüz akı eser, bugünlerde hepimize örnek teşkil edecek kıymettedir.

Yılmaz Güney’in yazdığı, Zeki Ökten’in yönettiği, Zülfü Livaneli’nin müziklerini yaptığı, Tarık Akan, Melike Demirağ ve Tuncel Kurtiz’in başrolleri paylaştığı, Meral Niron, Güler Ökten, Savaş Yurttaş ve Erol Demiröz gibi yaşamımda çok ayrı önemde duran kıymetli isimlerin yer aldığı ‘Sürü’, sinemamızın yüz akı örneklerinden biridir ve hep öyle kalacaktır.

 

1980

1 Mart 1979 tarihinde vizyona giren film, aynı yıl Locarno’da en iyi film ödülünü alır. 13 Eylül 1980 tarihinde yapılması planlanan Antalya Film Şenliği’nin açık ara favorisi olan ‘Sürü’, tüm yasakların ve sansürün yanında bir de postal sesinin gürültüsüne maruz kalır. Darbe nedeniyle iptal olan 17. Antalya Film Şenliği, bu tarihten 32 sene sonra ‘Geç Gelen Portakallar’ adıyla yeniden düzenlenir ve beklenildiği gibi gecenin filmi ‘Sürü’ olur.

 

2021

Bugün Zeki Ökten yok, ama yaptığım her işte kendisine öykünürüm. Yılmaz Güney olmasa da ürettiği tüm olguları ders gibi çalışırım. Erkan Yücel, Tuncel Kurtiz, Kamran Usluer, Tarık Akan, Yaman Okay, Savaş Yurttaş, Meral Niron ve Erol Demiröz de yok ama hala yanımda yöremde tuttukları aynaya bakarım. Zor şartlar altında yaşadığımız şu günlerde, zor şartlardan neler çıkabileceğini gösteren bu iki filmi izlemeyenleriniz var ise şiddetle tavsiye ederim.

 

Yücel ailesine teşekkürlerimle…

Paylaş

Yorum yaz

Bir yanıt yazın

İlgili içerikler
Kılıç dişli kedi yavrusu
Haberler

Sibirya’nın donmuş topraklarında 31 bin 800 yıllık kılıç dişli kedi yavrusu bulundu

Pleistosen Dönemi’nin şaşırtıcı kalıntıları bilim dünyasını aydınlatıyor.  Sibirya’nın soğuk çöllerinde günümüzden tam...

Haberler

Muazzez İlmiye Çığ, 110 yaşında hayatını kaybetti

Türkiye’nin ilk kadın Sümeroloji çalışmalarını yapan Muazzez İlmiye Çığ, 110 yaşında hayatını...

Haberler

Hayvanlar yaşlandıkça daha az sosyalleşiyor

16 farklı çalışmanın analizinden oluşan araştırma kapsamında, doğadaki yaşlanma ve sosyal ilişkiler...

Haberler

Jamie Bond’a ihtiyacımız yok!

Jenna Ortega, “Kadın karakterler için kendi serilerimizi yaratmalıyız” diyor. Jenna Ortega, kadın...