In Time (Zamana Karşı) Film Analizi

Andrew Niccol yönetmenliğinde 2011 yılında çekimi bitmiş ve sinemaya aktarılmış olan In Tıme (Zamana Karşı) filmini uzun zamandır izlemeyi düşünüyordum, lakin şartlar ve sürekli atlama huyum yüzünden bir türlü izleyememiştim. 🙂 Bu yazımda bu filmin kısa bir analizini göreceğiz, eksi ve artı yönlerini tartışacağız..

Ama önce filmi izlemeyenler için konusunu bir kaç cümle ile açıklayalım: 

25 yaşına gelen insanların, yaşlanmayı durdurmak için var güçleriyle çalışmak zorunda olduğu bir gelecekte geçen filmde, zaman gerçekten para ve güç demek. Will Salas (Justin Timberlake), bir hata sonucu cinayetten hüküm giyer ve hapishaneden kurtulmak için tek şansı gerçek yüzünü gördüğü sistemi çökertmektir. Zira zamanın rahatlıkla satın alınabildiği bu sistemde zenginler sonsuza kadar genç kalarak yaşarken fakir ve güçsüz olan ise ölerek, elenir. Üstelik kendi yaşayamadıkları yıllar başkalarının hayatlarına eklenir. Güçsüz olanlar sadece bir gün daha hayatta kalabilmek için ‘zaman’ dilenir, ödünç alır hatta bazen zamanı çalar. Will Salas ise bütün bu yozlaşmış sisteme karşı baş kaldırır…

Konusu kısaca bu şekilde, ilk olarak filmi izlediğim ilk dakikalarda uyum sağlayamadığımı söylemem gerek çünkü normal hayatla hiç bir alakası yok.. (Kapital düzen dışında) 

Will Salas ilk sahnede annesinden 30 dakika alıyor ve bu 30 dakika ile alışveriş yaptığını görüyoruz.. Zaten bu sahneden sonra filmin akışı neredeyse hiç kopmuyor. Etkileyici bir şekilde devam ediyor. 

Bunun yanı sıra oyuncuların tecrübeli davranışları filme neredeyse insanı aşık edecek cinsten. 

Yeni Scarlett Johansson olarak anılan Amanda Seyfried’in oyunculuğu ise tek kelime ile muhteşem, profesyonelliği her hareketinden anlaşılıyor..

Will Salas’ın annesinin vaktinin tükendiği sahne ise tam anlamıyla yürek burkan cinsten.. Zaten her şey kanımca o sahneden sonra başlıyor, Will Salas kurulmuş bu acımasız düzeni yıkmak için, film tabiriyle açıklamak gerekirse canının son dakikasına kadar savaşıyor.. Bu cesur tavırları filme renk katıyor ve adrenalin seviyesinin düşmesini engelliyor.. 

Diğer bir konu olan IMDb olayına girecek olursak eğer, film 6.7 puan almış ancak bence bu film en kötü 8 puanı hak ediyor. Filmin üzerindeki bu emeği görmezden gelmek haksızlık olurdu..

The Truman Show ve The Terminal gibi filmlerin senaryosunu kaleme alan Andrew Niccol’un yeni projelerini ise sabırsızlıkla bekliyorum. Eminim her yeni filmde çıta biraz daha yükseğe çıkacaktır.. 

Yeni film analizlerinde görüşmek üzere, 🙂

Serhıldan Hülakü
Serhıldan Hülakü

siyahdergi.com imtiyaz sahibi ve editörü olan Serhıldan Hülakü, İstanbul Kültür Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Çeşitli web sitelerine ve kendi sosyal ağlarına içerik üreten Hülakü, gazetecilik ve medya alanında gazetelerde çalıştı. Bianet, Haberler.com ve Sondakika.com'da "Haber Editörü" ve "SEO Editörü" pozisyonlarını doldurdu. Şu anda gdh.digital'de "SEO Editörü" olarak çalışıyor ve Siyah Dergi için içerik üretiyor, üyelerine eğitim veriyor.

"Vesikalık" adında bir de kitabı bulunuyor.

Articles: 96

Leave a Reply