Mayıs Ayı Kitap Önerileri
Sizler için Mayıs ayı okuma listesi hazırladım. Listemiz birer tane deneme, şiir ve felsefi romandan oluşuyor. Kitapların içerikleri hakkında kısa bilgiler vererek daha çok alıntılarla desteklediğim listem, Mayıs ayı okunacak kitap seçiminizde faydalı olur umarım 🙂
YAVAŞLA/KEMAL SAYAR
Modernleşme ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte hayatın hızı her geçen gün artıyor ve biz zaman zaman yetişmekte zorlanıyoruz. Acele işlerimiz, koşuşturmalarımız arttı ve yaptığımız her şeyden aldığımız keyif azaldı. Ne yazık ki hızlı olanın kazandığı bir zamandayız. Kemal Sayar, tam da bu noktada kazanmalı mıyız yoksa hızlanan hayata inat yavaşlamalı mıyız sorusunun yöneltiyor bizlere. Ne kadar yavaşlamak elimizde olmasa da bazen durup hayatı dinlemenin ruhumuza faydası olacak. Kitap, “Yavaş Güzeldir, Modern Mutsuzluk, Modern Zamanda Aile, Benliğin ve Toplumun Krizi” başlıklı dört ana bölümden oluşuyor. Akıcı ve sakin anlatımıyla gönlümüzde taht kuracak kitaplardan biri.
- Sevmek için zaman ayırmak gerekir. Bilmek için zamana ihtiyaç duyarız. Güzelliği ancak zaman ayırarak fark ederiz. Zamanla olgunlaşırız. Lütfen yavaş gidiniz.
- Zaman daralıyor. İyi şeyleri yapmak için acele etmeli. Kendi ömrümüzü ve sevdiklerimizin ömrünü güzelleştirmek için yarışmalı. Bir fidan dikmeli. Kuruyan bir ağaca su vermeli. Ânın evlatları olmalı. İnsanlara tebessüm etmeli. Güzellik ve iyiliği dile getirmeli, olmuyorsa susmalı.
- Derdini sev, kederini sev, sana kuyuların karanlığından sonra aydınlığı göstereni sev.
- İçinde bulunduğumuz çağ, “şimdi”yi yaşamamıza fırsat vermiyor, her şey gelecek için yapılıyor.
- Yazdığım bir yazı, bir başkasının kalbine değebilirse, yeryüzündeki varlığımı daha anlamlı bulurum.
- Oysa güzelliği, iyiliği ve hakikati aramayan bir ömür, sonunda insana beyhude bir debelenme hissinden başka ne verebilir?
- Tek bir ses hiçbir şeyi çözmez, hiçbir sonuca ulaşamaz; hayat ve varlık için asgari olan, iki sestir.
BULANTI/JEAN-PAUL SARTRE
Bazı kitaplar zaten hep var olan içsel huzursuzluğumuzu artırır, bilirsiniz. Bulantı da tam olarak böyle bir kitap. Okurken ruhumun hem bunalıp hem bulandığını hissettim. Ne kadar böyle hissettirse de zihnimde yeni kapılar açtığı için beğendiğim kitaplar arasına girdi. Günlük biçiminde yazılan kitapta, kahramanımız Roquentin’in var olmayı sorgulayışı ve dünyaya karşı tiksintisi anlatılır. Sadece dünyaya değil kendi bedenine de tiksinti duyan Roquentin’in var oluşla tanışıp değişmesini okuyoruz. Varoluşsal kaygılar çektiğiniz bir dönemdeyseniz okumanızı önermem, okumanın elbet vakti gelir 🙂
- “Bulantı yakamı bırakmadı, kolay kolay bırakacağını da sanmıyorum; ama katlanmıyorum ona artık, o ne bir hastalık ne de geçici bir nöbet. O, ben’im.
- Ama şuramda bir bulantı. Gitmiyor, geçmiyor. İnsanlar arasında durmadan mikrop gibi yayılan bir hastalığın bulantısı bu. Kuşku ve güvensizlik. Bunları böyle böyle düşünmek zorunda kalışım… Yoklaya yoklaya yaklaşmak herkese. Şu anlamda ya da bu anlamda… Adımları hesaplı atmak. Yürekleri hesaplı açmak. Açık olamamak. Her gün biraz daha kapanmak. Her gün biraz daha köstebekleşmek, tilkileşmek, böcekleşmek…
- …insanın gizlisi saklısı olurmuş, ruh hali değişirmiş, bazı duygular anlatılmazmış…
- Birisini sevmeye kalkışmak önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. Enerji, cömertlik, körlük ister. Hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan.
- Bir şeyler başlıyor bitmek için.
- Düşünmek istemiyorum. Düşünmek istemediğimi düşünüyorum. Düşünmek istemediğimi düşünmemem gerek.
- Hayatımla ilgili olarak bildiğim her şeyi, kitaplardan öğrendim gibime geliyor.
- Issız bir adada olsaydınız yazar mıydınız? İnsan hep başkaları okusun diye yazmaz mı?
- Kimi zaman hızlı, kimi zaman yavaş bir şeyler akıyor içimde; dokunmuyorum, bırakıyorum gitsin. Sözcüklere bağlanamadığım için düşüncelerim çoğu zaman karmakarışık. Belirsiz ve hoş şekiller halinde ortaya çıkıyor, sonra kayboluyorlar, hemen unutuyorum onları.
- Her şeyi çok ciddiye alıyorum, sanki ölümsüzmüşüm gibi..
- Tecrübeliyim diye geçinenler mi? Bunlar hayatlarını yarı uyku ve uyuşukluk üzerine kurmuşlardır, sabırsızlıktan çabucak evlenmişler, rastgele çocuk yapmışlardır.
ŞÜKRÜ ERBAŞ BÜTÜN ŞİİRLERİ-2
En çok Ömür hanımla güz konuşmaları ile bilinen Şükrü Erbaş sadece bu şiiriyle değil diğer şiirleriyle de gönüllerde taht kuruyor. Şiirlerin temasını hayat, ölüm, aşk ve siyaset konuları oluşturuyor. Kitapta her okuyuşumuzda farklı anlamlarla karşılaşacağımız şiirler var. Bir çırpıda okumaktansa dinlenerek ve zaman zaman okumanızı tavsiye ederim.
- Ne aptallık, biriktirmek
Bir gün dünyada bırakacağın şeyi.
- “Kimseler görmedi Ömür Hanım, bu dünyadan ben geçtim. İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim, içinde senin ve benim ağırlığım, benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına, ben geçtim…”
- “Herkesin canından çekilen bir iz bırakırdı ardında. Dünyanın bütün göçmen kuşları çatıma konardı konuşunca. Sesi dört mevsimden yapılmış bir enginlikti, insanı bir ufuktan ötekine taşıyan. İçindeki kötülüğü susturmadan kimse bakamazdı yüzüne. Yürümezdi de dünyanın bütün çiçekleri yollara dökülürdü.”
- Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan.
- Şimdi ben bunca şiiri
Yazdım da ayrılıklar mı bitti.
- Ödül müsün ceza mı ey geçmiş zamanlar
Kurtulan da mutsuz senden kurtulamayan da
- İnsan yaşarken görür güzelliği
Acı bile bir dünya sevincidir sonunda
Ancak yaşayanların anısı olur.
- Söz yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı… Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki?
- Her şey bu dünyada olur.
Ve bir gün mezarlarda yalnız yatarız.
- Yağmur yağıyor Ömür Hanım…
Gökten değil, yüreğimin boşluğundan,
Ömrümün ıssız toprağına.
- Şimdi neden acı verir eski mutluluğumuz?
- Olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu..
- Ne olurdu kokunun da fotoğrafı olsaydı.
Sesin fotoğrafı.
Boşluğun fotoğrafı.
Parmak uçlarındaki karıncanın,
Ruhtaki üşümenin fotoğrafı…
Ölüm kimseyi bu kadar yalnız bırakmazdı.
- Biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir parçamız kalır ve bölüne bölüne biteriz.
- Canı cehenneme, camlarında parçalanmış cesetler uçarken bir iğdiş incelikle çiçekleri sulayanın.
- Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize?
- Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir “ben”e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde…Bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür hanım?
- Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, var olmaya, ‘dar çevre yitikleri’nde önem kazanmaya…