Gözlerdeki sırrı keşfedin: Amedeo Modigliani ve Gizemli Portreleri

“Gözler; görünmeyeni, bilinmeyeni saklar içinde ve gözler yeri gelir bizi savunmasız bırakır çünkü en derin duygularımızı bile dışa vurur onlar.”

Dışavurumculuğun İzinde: Modigliani’nin Sanatındaki Ruh Hali

1884’te Yahudi bir ailede gözlerini İtalya’da açan Amedeo Modigliani, daha çok portreler üzerine yoğunlaşan bir ressam ve heykeltraştır. Sadece 35 yıllık kısacık ömrüne tamı tamına 349 eser sığdırabilmeyi başaran ressamımız akım olarak dışavurumculuğu benimsemiştir. Çocukken tifüs hastalığı geçiren ressamımızın maalesef ileriki hayatında da fazlasıyla bu hastalıktan etkilenmiş olduğunu göreceğiz. Öncelikle ressamımızın küçük yaşlarına gidelim birlikte. Modigliani’nin çocukluğundan beri sanata karşı ilgi ve becerisinin olduğunu fark eden annesi her zaman onu desteklemiş ve ona bu desteğini hissettirmiş, annesinin bu desteklerinin de etkisiyle Modigliani o zamanlarda başlamıştır birbirinden eşsiz eserler üretmeye. Annesi ile İtalya’nın birçok tarihi, kültürel ve sanatsal yerlerini ziyaretlerinin etkisi ile de sanata karşı bakış açısı gelişmiş ve resim konusunda becerisi gitgide artmıştır. Ressamımız gençliğini İtalya’da geçirdikten ve orada resim eğitimi aldıktan sonra, 1906 senesinde birçok değerli ve eşsiz ressam ile tanıştığı Fransa’ya gitmiştir ve daha spesifik olursak Pablo Picasso ve Max Jacob gibi ünlü ressamlarla tanışıp, kendini bir hayli geliştirmiştir orada; Post empresyonizm ile yeniliğe daha odaklı eserler üretmeye başlamıştır.

Dışavurumculuktan Heykeltraşlığa: Modigliani’nin Sanatında Disiplinler Arası Geçiş

Şimdi ressamımızın sanat yaşamına ve resimlerine daha detaylı bakalım. Öncelikle yukarıda bahsettiğimiz üzere dışavurumculuk akımını benimseyen, gerek tarih ve sanatın köklerine ev sahipliği yapan İtalya’da doğup yaşaması olsun, gerek de Fransa’ya gidip birbirinden ünlü ressamlarla tanışıklığı olsun, Modigliani’nin kendisini bu alanlarda geliştirmesinde önemli rol oynamıştır. Ağırlıklı olarak resim alanında olsa da heykeltraşlık alanında da kayda değer şekilde gelişim sağlamıştır hayatı boyunca. Zaten fazlasıyla entelektüel bir kişiliğe sahip olan ressamımız, şiirlere de fazlasıyla ilgili olmuştur yaşadığı süre boyunca.

Modigliani ve Jeanne Hebuterne’nin Hayatı

Modigliani genel olarak portreleri ile ünlü bir ressamdır demiştik “Ruhunu görebildiğimde, gözlerini de çizeceğim.” dediği sözüyle daha da bilinir hale gelen ressamımız ruhunu göremediği kişilerin gözlerini portrelerinde çizmezmiş. Zaten portre eserlerine baktığımızda da gözlerini resmetmediği açıkça görünen eserler bolca mevcut. Şimdi biraz daha özel hayatına değinecek olursak söze şöyle başlayalım. Modigliani Fransa’da yaşadığı dönemlerde kişilerin portrelerini yaparmış ve bir gün yine portre için gittiği yerde 19 yaşında, güzel sanatlarda okuyan bir kızla tanışmış, kızın portresini yapan ressamımız çok kısa süre içinde âşık oluvermiş kızımıza. Jeanne Hebuterne adındaki bu kızımızın portresi de Modigliani’nin eserleri arasında yer edinmiştir kendisine. Katolik bir aileye sahip olan Hebuterne’nin ailesi, Musevi olduğu için Modigliani ile ilişkilerine şiddetle karşı çıkmıştır. Tabi iki aşık ailelerinin bu tutumlarına pek de kulak asmayıp birlikte yaşamaya başlamış. Nü’leri ile bilinen ressamımız, sevgilisinden de aldığı ilhamlar ile onu çok daha bilinir hale getiren portrelere işte o zamanlarda daha da yoğunlaşır. Kısa ama birbirilerine çok şey katan bir birliktelikleri olmuştur çünkü henüz Jeanne hamileyken, çocukluğunda yakalandığı o tifüs Modigliani’nin peşini bırakmamış ve tekrar karşısına çıkmış. En sonunda da çocuğuna kavuşamadan veda etmişti kısacık ama bir o kadar da dolu geçen hayatına.

Modigliani’nin Portrelerindeki Anlam ve İfade

Peki gelelim portrelerinde karşımıza çıkan gözler mevzusuna. Yukarıda dediğim üzere portrelere yoğunlaşan ressamımız, ölmeden önce sayısız güzel ve eşsiz portre hediye etmişti sanat dünyasına. Ne ilginç değil mi ruhlarını göremediği insanların gözlerini çizmemesi? Belki de ruhun en derinlerinde hissedebildiğimiz şeyleri dahi, gözlerimizin içinde saklayabilmemizden gelmiştir bu düşüncesi, kim bilir? Gözler; görünmeyeni, bilinmeyeni saklar içinde ve gözler yeri gelir bizi savunmasız bırakır çünkü en derin duygularımızı bile dışa vurur onlar. Modigliani de gözler olmadan ruhları görmek istedi belki de ve öyle çizmek istedi onları. Bu yüzden çizdiği hemen hemen her portre, gözleri eksik bir ruhun dışavurumudur belki de.

Helin Polat
Helin Polat
Articles: 14

Leave a Reply