Haberler

Virginia Woolf’un Eşine Yazdığı Son Mektup

Paylaş
Paylaş

Günümüzde tüm dünyanın tanıdığı bir sembol haline gelen ve Kendine Ait Bir OdaMrs. Dalloway gibi kitapların sahibi İngiliz yazar, hayatında pek çok dönüm noktasına sahiptir.

1895 yılında henüz 13 yaşındayken önce annesini kaybeder Virginia. Bu durum üzerine, o yıllarda kadınlara çok değer verilmemesinin de etkisi ile, okula gidemez. Kız kardeşi Vanessa Bell ile babalarının yardımı ile evde eğitim görürler ve Virginia bir yazar, kardeşi ise ressam olmaya karar verir. Yine aynı yıl içinde, henüz 13 yaşındayken, bir gazetede kısa hikayeleri yayınlanır. Çok küçük yaşta kafasına koyduğu yola adım atmıştır yani.

1904 yılında da babasını kaybedince, kardeşleri ile birlikte daha özgürlükçü ve açık görüşlü insanların yaşadığı Bloomsbury’ye taşınırlar. Viktoryan hayat tarzına karşı olan Virginia için, burası feminist düşüncelerinin ortaya çıktığı ve eşcinselliğinin farkına vardığı ilk nokta olarak düşünülebilir. Bu noktadan sonra profesyonel yazarlığının başladığını söyleyebileceğimiz Woolf, 1912 yılında evlendiği eşi Leonard Woolf’un bir basım evi açması üzerine kitaplarını yayınlatma şansı bulur. 28 Mart 1941 tarihinde intihar edene kadar da burada feminizm, eşcinsellik, özgürlük gibi konuları işlediği eserlerini yayınlar. Kendisi sürekli yeniliği arayan bir yazardır ve yeteneğini kaybettiğini düşündüğü bir zamanda korku, dehşet ve bunalım onun için çok fazla bir hale gelmiş, ceplerine taşlar doldurarak kendisini evinin arkasındaki Ouse nehrine bırakmıştır.

İntiharı öncesi ise eşine şu sözleri yazdığı bir mektup bırakır:

“Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum. Yaşadığım o korkunç anlara geri dönemem artık. Ve ben bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım. Odaklanamıyorum. Bu yüzden yapılacak en iyi şey olarak gördüğüm şeyi yapıyorum. Sen bana olabilecek en büyük mutluluğu verdin. Benim için her şey oldun. Bu korkunç hastalık beni bulmadan önce birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemezdim. Artık savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvettiğimin farkındayım ve ben olmazsam, rahatça çalışabileceğini de biliyorum. Bunu sen de göreceksin. Görüyorsun ya, bunu düzgün yazmayı bile beceremiyorum. Söylemek istediğim şey şu ki, yaşadığım tüm mutluluğu sana borçluyum. Bana karşı daima sabırlı ve çok iyiydin. Demek istediğim, bunları herkes biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi, o kişi sen olurdun. Artık benim için her şey bitti. Sadece sana bir iyilik yapabilirim. Hayatını daha fazla mahvedemem. Bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemiyorum.”

Paylaş
Yazar:
Haber Merkezi -

siyahdergi.com

Yorum yaz

Bir yanıt yazın

İlgili içerikler
Kılıç dişli kedi yavrusu
Haberler

Sibirya’nın donmuş topraklarında 31 bin 800 yıllık kılıç dişli kedi yavrusu bulundu

Pleistosen Dönemi’nin şaşırtıcı kalıntıları bilim dünyasını aydınlatıyor.  Sibirya’nın soğuk çöllerinde günümüzden tam...

Haberler

Muazzez İlmiye Çığ, 110 yaşında hayatını kaybetti

Türkiye’nin ilk kadın Sümeroloji çalışmalarını yapan Muazzez İlmiye Çığ, 110 yaşında hayatını...

Haberler

Hayvanlar yaşlandıkça daha az sosyalleşiyor

16 farklı çalışmanın analizinden oluşan araştırma kapsamında, doğadaki yaşlanma ve sosyal ilişkiler...

Haberler

Jamie Bond’a ihtiyacımız yok!

Jenna Ortega, “Kadın karakterler için kendi serilerimizi yaratmalıyız” diyor. Jenna Ortega, kadın...