Yalnızlık ve Uyumsuzluğun Sancısı: Öteki Filmi ve Kitabı Üzerine

Yalnızlık ve Uyumsuzluğun Sancısı: Öteki Filmi ve Kitabı Üzerine

Dostoyevski kitaplarını neden severiz? Kendisi neden bu kadar önemli bir yazar olarak görülür? Bu soruları “yarattığı karakterleri nedeniyle” diye cevaplayabiliriz bana göre. Kitaplarında anlattığı her bir karakteri ne sadece erdemli ne de tamamen kötüdür. Yani Dostoyevski, karakterlerini hiçbir zaman tek yönlü olarak anlatmaz. Onları tek boyuta indirgemekten kaçınır ve karakterleri hatalarıyla ve iyilikleriyle ele alır. Tıpkı ünlü katilimiz Raskolnikov’un basit bir katil olmaması gibi.

 

 

Öteki romanının başkahramanı Bay Golyadkin de böyledir zaten. Bay Golyadkin’i sadece hasta olarak görmeyiz kitapta; bir yandan da bu hastalığın altında yatan sebepleri de anlayıp ona hak veririz aslında. Biz de kendimizi onun yerine koyup yaşadıklarımızı, çevremizi ve dünyamızın sistemini sorgularız. Kitapta yaratılan dünya ile şu anda içinde bulunduğumuz dünyanın çok da farklı olmadığını ve aynı şekilde işlediğini anlarız. Hala daha kurnaz ve sesi çok çıkan insanların daha fazla el üstünde tutulduğu; dürüst ve kibar insanların da aciz olarak görüldüğü bir dünyada yaşadığımızı düşünürüz.

Tüm bu düşüncelerden şu çıkarımı rahatlıkla yapabiliriz; Dostoyevski zamanının ötesinde bir yazar. Yıllar öncesinde yazdığı romanların, işlediği karakterlerin günümüzde de anlaşılabilmesi ve etkisini yitirmemiş olması, onun zamansız dehasının göstergesi resmen. Ki sadece paranoid şizofreninin tanımlanmadığı bir dönemde Öteki romanına bakarak da tüm bu çıkarımları yapabiliriz.

Kitabın konusuna gelecek olursak, Bay Golyadkin 9. Dereceden bir devlet memurudur. Bir sabah işe geldiğinde kendisi ile aynı isme ve aynı fiziksel görünüme sahip bir memurun işe başladığını öğrenir. Ancak bu durumu kendisi dışında hiç kimse garipsemez. İşe yeni başlayan Bay Golyadkin, yani Öteki, bizim karakterimizin aksine oldukça yetenekli, zeki, kurnaz ve insan ilişkileri başarılıdır. Karakterimiz, kendisine ikizi kadar benzeyen bu adamı merak eder ve onunla arkadaş olmaya çalışır. Onunla arkadaş olduğu esnada da işler hiç de istediği gibi gitmez. Öteki, karakterimizin yerine geçer ve karakterimiz ise Öteki’nin kötü bir kopyası haline gelir. Bu süreçten sonra da Bay Golyadkin, kendini ve psikolojisini iyiden iyiye kaybeder.

 

 

Kitap, 2013 yılında İngiliz Yönetmen Richard Ayoade tarafından The Double adıyla sinemaya uyarlandı. Kitaptaki dünyanın aksine filmde, distopik bir gelecek yaratılmış ve karakterin kendi iç dünyasından çok, dış dünyanın Simon (Jessie Eisenberg) üzerinde yarattığı baskı üzerinde durulmuş. Simon yani kitaptaki Bay Golyadkin’in yaşadığı psikolojik gelgitler, çekim teknikleri, kamera açıları ve filmin renkleri ile verilmeye çalışılmış.

Filmde yine kitaptakine benzer doppelganger hastalığına yakalanmış bir memurun hikâyesi anlatılmış. Doppelganger, kişinin benzeri anlamına gelir ve aslında kişinin alter-egosunu temsil eder. Dışarıdan silik bir karakter olarak görülen Simon, bir gün iş yerine gittiğinde kendisinin fiziksel kopyası olan James Simon isimli bir memur işe başlar. Bu memur Simon’ın aksine kısa sürede iş arkadaşları tarafından çok sevilir ve başarılı birisi olarak görülür. Öyle ki, âşık olduğu kızı bile Simon’ın elinden alır. Neler olduğunu bir türlü çözemeyen Simon ise yavaş yavaş delirmeye başlar.

Aşık olduğu kızın elinden alınması, annesinin kendisini sürekli aşağılayıp yetersiz görmesi ve gittiği kafedeki kadının bile kendisine kötü davranması, Simon için büyük bir travma nedeni aslında. Karakterin sürekli ciddiye alınmaması ve silik birisi olarak görülmesi, hatta bazen tanınmaması bile kendisinin psikolojik sorunlar yaşamasında çok büyük bir etkiye sahip.

Jessie Eisenberg’ün minimalist oyunculuğu ve yönetmenin yarattığı distopik dünya birleşince tam da kitap gibi bizi sorgulamaya iten bir film ortaya çıkmış. Özellikle yönetmen teknik unsurları başarıyla kullanarak bizim gerçeklik algımızla oynuyor adeta. Her ne kadar Dostoyevski gibi karakteri derinlemesine işleyemese de, yine de oldukça yeterli bir yapım izleyebiliyoruz. Zaten Dostoyevski’nin muhteşem gözlem gücüne ve yazma yeteneğine kimsenin ulaşması beklenemezdi.

 

Melis Gizem Akkaya
Melis Gizem Akkaya
Articles: 19

Leave a Reply