Juan José Saer’in “Yara İzleri” adlı eseri, bir cinayet etrafında şekillenen öyküler aracılığıyla toplumsal yalnızlık ve çürümeyi derinlemesine ele alıyor.
Mutsuz ve savrulmuş karakterlerin perspektifinden anlatılan bu kitap, insanın iç dünyasındaki karanlık köşelere dair çarpıcı bir portre sunuyor.
20.YÜZYILIN EN İYİ YAZARI: JUAN JOSÉ SAER
Juan José Saer, Latin Amerika edebiyatının ve 20. yüzyıl İspanyolca edebiyatının en önemlilerinden yazarlarından biri olarak kabul edilir. Jorge Luis Borges’ten sonra Arjantin’in en önemli yazarı olarak görülmektedir ve 20. yüzyılın ikinci yarısının en iyi Arjantinli yazarı olarak da nitelendirir. La Pesquisa, El Entenado, La Grande ve Glosa adlı dört romanı, Latin Amerika ve İspanyol yazarları ile eleştirmenlerinin hazırladığı “son 25 yılın en iyi 100 İspanyolca kitabı” listelerinde yer almaktadır. Saer’in eserleri, dilin derinliklerinde gezinen bir yolculuk sunarak okurları büyülemeyi ve düşündürmeyi başarıyor.
YARA İZLERİ KİTAP İNCELEMESİ
Yara İzleri, Kimsesiz’e – yani yazarımızı bizlere asıl tanıtan kitabına – nazaran daha erişilebilir bir metin olmasına rağmen, bazı yerlerde okuru zorlayabiliyor. Saer’in takıntılı bir yazar olduğu açıkça görülüyor; zaman zaman anlatıya öyle detaylar ekliyor ki okuyucu hikâyeden uzaklaşabiliyor. Örneğin bir kumar oyununu, baş karakterimizin bir düşünce akışı biçiminde, sayfalarca anlatıyor. Ve elbette bu durum konsantre olmamızı gerektirebiliyor. Kitap dört farklı anlatıcıya sahip: genç bir gazeteci, kumarbaz bir avukat, toplumdan nefret eden ve insanları “goril” diye tanımlayan bir hâkim ve bu karakterlerin hikâyelerini birbirine bağlayan bir cinayetin faili olan bir işçi, karısını öldüren bir adam.
Öyküler, cinayetle birbirine bağlanıyor ama tüm anlatıcılar da adeta kurban gibi tanıtılıyor. Her birinin, mutsuz, yalnız ve savrulmuş hatta anlamını kaybetmiş bir hayatı var. Hepsinin de toplumla bağı kopmuş. Bu durumda Saer’in toplumsal çürüme temasının önemli bir rolü var. Dikkatlice okursanız eğer, karakterlerin aile bireyleri ve hayatlarında yer alan diğer yan karakterler, bunu güçlü bir biçimde yansıtıyor. Bunların hepsini göz önünde bulundurunca, kitabın arka kapağındaki tanımlamanın çok isabetli olduğunu görebiliyoruz.
KARANLIK BİR METNE AŞAMALI BİR GİRİŞ
Yara İzleri, başlangıçta yumuşak bir dokunuşla başlayıp zamanla derinleşen karanlık bir metni temsil ediyor. Neticede, kendisi de öyle yazılmış. Saer, büyülü gerçekçilik akımının zirvesindeyken sıra dışı ve çağının ötesinde eserler ortaya koymuş bir yazar olarak öne çıkıyor. Kitabında yarattığı her bir karakter de bu vizyonunu taşıyor. Birbirleri ile bağlantıda olmaları, düşünce akışlarının bizimle – okurla – paylaşılıyor olması ve ağzınızı açık bırakacak olayların yaşanma biçimleri… Bunlar, eğer “Yara İzleri”ne bir şans verecek olursanız, sizi bu yolculukta sürükleyecek olan yapı taşlarının sadece birkaçı. Ancak arka kapaktaki William Rowe alıntısı, Saer’i “Borges’ten sonraki en iyi Arjantin yazarı” olarak tanımlayarak tartışma yaratıyor. Cortazar gibi büyük bir yazar varken, bu iddialı bir değerlendirme olabilir.
Yorum yaz