Geçtiğimiz günlerde Libya’da “Ulusal Ordu”nun başındaki General Hafter’e bağlı güçler işi öyle bir noktaya getirdi ki Libya Ulusal Ordusu Sözcüsü Ahmed el Mismari, 28 Haziran’da çıkıp Libya limanlarına yaklaşan Türk gemilerini ve hava sahasına giren Türk uçaklarını vuracaklarını, Libya-Türkiye arasındaki sivil uçuşları durduracaklarını, Libya’daki Türk vatandaşlarını tutuklayacaklarını, Türk şirketleri ve projelerini meşru hedef sayacaklarını açıkladı.
Aynı zamanda Türkiye’ye ait yerli üretim bir insansız hava aracı (İHA) düşürdüklerini iddia etmiş ve ülkede ki tüm Türkiye vatandaşı olan insanların tutuklanmasını emretmişti. Bu emir sonrası 6 Türk jet hızıyla tutuklanmıştı. Türk Dışişleri, Türklerin alıkonulmasını ilişkin ‘illegal milis güçlerinin haydutluk ve korsanlığı’ diye niteleyip derhal serbest bırakılmazlarsa Hafter unsurlarının meşru hedef olacağı uyarısını yaptı. Bazı kaynaklara göre, Türkiye bölgedeki aşiret liderlerini devreye sokarak Hafter tarafına 72 saat süre verdi. Farklı müdahale senaryoları için hazırlıklar sürerken tanınan süre dolmadan Türkler bırakıldı.
Bu bağlamda Hafter neredeyse bir savaşa sebebiyet verecekti…
Öncelikle en can alıcı bilgiyi baştan vermek gerekiyor. Olası bir savaş durumunda Türkiye Libya ile değil General Hafter’e bağlı “Ulusal Ordu” ile savaşacaktır. Çünkü, bir tarafta Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi, buna bağlı hükümet ve Libya Ulusal Ordusu; diğer tarafta Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne bağlı askerler , İslamcıların ağırlıkta olduğu Ulusal Genel Kongre’nin devamı niteliğindeki Yüksek Devlet Konseyi, bunları destekleyen İslamcı milis güçleri ve Mısratalı direniş grupları hakimiyet savaşı veriyor. İki ülkenin askeri sayıları ve envanter durumlarına bakıldığında Türkiye ezici bir çoğunluğa sahip. Türkiyenin kara, hava ve deniz güçlerinde aktif olarak 355 bin personeli ve 17 bin çeşitli mühimmatları bulunuyor. Libya’nın ise 35 bin aktif personeli ve 1500 mühimmatı bulunuyor. Tabii ki bu veriler net bir üstünlük belirtisi olmayabilir çünkü özellikle irili ufaklı bazı grupların desteği bu sayıları büyütebilir.
Olası bir savaş durumunda Türkiye Hafter’in ordusu dışında Hafter destekçisi bazı ülkeler ve gruplarla da savaşacaktır. Bu ülkelerden bazıları Suudi Arabistan, Mısır ve Arap Emirlikleri olduğu bildiriliyor. Türkiye ise bu tezine şöyle dayanaklar bulmuş.
* Arabistan – Mısır – BAE Türkiye’nin çıkarlarına karşı savaş açıyor.
* Türkiye BM’nin tanıdığı hükümeti tanırken bu ülkeler dünya tarafından tanınmayan darbeci(?) General’i tanıyor.
* Doğu Akdenizde ki hakimet çemberinde Türk kıta sahanlığı meselesinden dolayı mutlaka olmak gerekiyor.
Sahadaki durum, bölgesel gelişmeler ve uluslararası eğilimler Türkiye’nin hedefleri ve argümanları açısından olumsuz bir tablo çiziyor.
Hafter’in hikayesi ise oldukça ilginç… Hafter, Libyayı olduğu konumdan kat ve kat üst sıralara taşıyan; eğitim, sağlık, su, doğalgaz, elektrik, yol ve köprü gibi birçok gideri halkına ücretsiz sunan Kaddafinin en güvendiği komutanlarındandı. Kaddafinin Çad üzerinde egemenlik kurması üzerine bölgeye en güvendiği askerlerinden olan Hafter’i en yüksek rütbe ve donanımla göndermesine rağmen Hafter, bölgede başarılı olamamış ve Kaddafi tarafından hain ilan edilmişti. Daha sonrasında CIA yardımıyla Amerikaya kaçmış ve CIA tarafından Kaddafiyi devirmesi için eğitildiği de öne sürülmüştür. Nitekim bu söylentiler neredeyse doğru çıktı ve 2011’de “Arap Baharı” mesajlarıyla Kaddafi karşıtı birçok eylem ve isyanda boy gösterdi. Ta ki dünya devleri Kaddafiyi halkına linç ettirene kadar…
Hafter’in savaş tehditleri ve somut eylemleri üzerine Erdoğan önce bundan haberi olmadığını daha sonra da cevaplarını en sert tondan vereceklerini iletmişti. Savunma Bakanı Hulusi Akar ise “Hasmane tutum veya saldırıların bedeli çok ağır olacak, en etkili ve şiddetli şekilde mukabele edilecektir” yanıtını verdi.
Bu karmaşanın büyümesini çok tehlikeli görüyorum. Kuzey Afrika ve Arap yarımadasında o çok beklenen 3.Dünya savaşı planları devreye sokulmak isteniyor olabilir. Bu savaş planı coğrafi konum açısından ateş çemberinde olması sebebiyle Türkiyeye sıçraması da an meselesi olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Türkiyenin düşmesi demek ise savaşın avrupa ve amerikaya sıçraması anlamına geliyor.
*05/07/2019 tarihli makaledir.
Yorum yaz