Mart Ayı Kitap Önerileri

Mart Ayı Kitap Önerileri

Bu ay sizler için bir okuma listesi hazırladım. İnsan çok yönlü bir varlık ve bundan yola çıkarak çeşitli türde kitapları listeme ekledim. Kitapların içeriği hakkında fazla ipucu vermeden anlatacağım. Şimdiden keyifli okumalar dilerim 🙂

 

Tarık Tufan – Geç Kalan

Erich Scheurmann – Göğü Delen Adam

Jack London – Kızıl Veba

Seneca – Mutlu Yaşam Üzerine / Yaşamın Kısalığı Üzerine

 

Tarık Tufan – Geç Kalan

Tarık Tufan bu kitabında; bir adamın kendi içsel yalnızlığında yok oluşunu ve bu adamın gözünden “giden” bir kadını, aşkı, acıyı, hüznü anlatmıştır. Bu duyguları, okurken kendinizi zaman zaman kötü hissetmenize neden olacak kadar iyi işlemiştir. Ruhunuza dokunan cümleleri bulacak ve bir yerlerde benim gibi hisseden birileri var diyeceksiniz.

“O zaman fark ettin hem yara hem şifaymış kelimeler.”

“Herkes kendi kuyusunu kalbinde taşır, biliyordun.”

“İnsan, her şeye geç kalandır.”

“Durgundu gitmeden hemen evvel, kederli ve bıkkın, gitmeye hazırlanan bütün kadınlar gibi ikilemler arasında; her şeyin düzeleceğine dair saf iyimserlik ve hiçbir şeyin asla değişmeyeceğini bilmenin usancı.”

“Servileri kesilmiş bir mezarlık kadar kimsesiz kaldım, içimde ölmeye yüz tutmuş hatıralar var.”

“Herkes yolda karşılaştıklarının yanından geçip gider. Hikâyelerine değmeden. Dokunmadan…”

 

Erich Scheurmann – Göğü Delen Adam

Papalagi, yani göğü delen adam… Bu kitapta ilkel kabile şefi Tuiavii’nin gözünden Avrupalı insanın “aydınlık” yaşamı anlatılıyor. Hepimizin yaşantısına tekrar dönüp bakması için çarpıcı nitelikte. Tabii görmeyi bilenlere…

“Eğer insan çok fazla ‘şey’ e gereksinim duyuyorsa, bu büyük bir yoksulluğun göstergesidir.”

“Bize, ışığı getireceğinize inandırmıştınız, oysa sizin niyetiniz bizi de kendi karanlığınıza çekmekti!”

“Yalnız yolunu şaşırmış, hastalıklı ve Tanrı’nın elini elinde hissetmeyen insanlar bu taştan yarıklar arasında güneşten, ışıktan ve yelden yoksun kalarak mutlu olabilirler. Papalagi’nin sözde mutluluğu kendinin olsun. Ama bizim güneşli kıyılarımıza taş kutularından dikmeye kalkıştığında hepsini başına yıkmalıyız. Mutluluğumuzu taştan kutular, gürültü, duman ve yarıklarla yok etmeye çalıştığında karşısına dikilmeliyiz.”

“Hep para ödemek zorundasın. Yani yürüdüğün yol için, kulübeni yaptığın yer için, gece yatacağın döşek için, odanı aydınlatan ışık için para vermen gerekir. Güvercin avlamak, ırmağa girmek için bile. İnsanların şarkı söyledikleri, dans edip eğlendikleri bir yere mi gideceksin, ya da kardeşinden bir öğüt mü isteyeceksin, bunun için de avuç dolusu yuvarlak metal ve ağır kâğıt vermen gerekir. Her şey için para ödemelisin.”

 

Jack London – Kızıl Veba

1912 yılında yayımlanmaya başlayan bu kitap Jack London’ın müthiş öngörüleriyle, zamanını aşarak yüz yıl sonrasına bakıyor; 2013 yılında başlayan korkunç bir salgını anlatıyor. Bu kızıl vebada, dünya üzerinde 8 milyar insandan geriye sadece birkaç kişi kalmış ve sayıları ancak 60 yılda 200-300 kişiye ulaşmıştır. İnsanlar, ilk haline dönmüş, ilkelliğe tekrar geçiş yapmıştır ve uygarlık çökmüştür. Eski yaşamına dair her şeyi hatırlayan bir profesörün gözünden sadece kızıl vebayı değil içinde bulunduğumuz salgını da göreceksiniz.

“Uygarlık çöküyor ve artık herkes kendisi için yaşıyordu.”

“Toprağıyla, deniziyle, göğüyle bütün gezegene hâkim olan, kendisini tanrı yerine koyan bizler…”

“Ne fark ederdi ki zaten? Herkes ölüyordu nasıl olsa; iyisi de kötüsü de, güçlüsü de zayıfı da, hayata dört elle sarılanı da yaşamı aşağılayanı da… Herkes göçüp gidiyordu. Her şey göçüp gidiyordu.”

“Ama yavaş, son derece yavaş olacak her şey; daha yola çıkmaya çok uzağız. Umutsuzluk verecek kadar uzağız hem de.”

“Zaten her şey geçip gider. Geriye sadece kozmik güç ve madde kalır, onlar da ebediyen devam edecek, sonu gelmez bir akış içinde birbiriyle itişip çekişecek o ölümsüz tipleri ortaya çıkarır: rahibi, askeri ve kralı.”

 

Seneca – Mutlu Yaşam Üzerine / Yaşamın Kısalığı Üzerine

Romalı yazar Seneca’nın Stoacılık görüşünü benimseyerek yazdığı bu kitabın ilk bölümünde bize mutluluğun doğayla iç içe olmak ve erdemli yaşamakla olduğunu anlatır. İkinci bölümde ise başlığının aksine aslında yaşamın kısa olmadığını, insanların zamanlarını boşa harcadığını anlatıyor. Kısa bir kitap olmasına rağmen özümseyerek okunması gerektiğini düşünüyorum.

“Herkes mutlu yaşamak ister, ancak yaşamı mutlu kılan şeyin ne olduğunu görmek konusunda zihinleri kördür.”

“Sonsuza dek yaşayacak gibi yaşıyorsunuz, zayıflığınız aklınıza hiç gelmiyor, şimdiden ne çok zamanın geçip gittiğini göz önünde bulundurmuyorsunuz; bir şeye veya birine adadığınız bir gün son gününüz olabilecekken yaşamınızı, tükenmez dolu bir kaynaktan geliyormuş gibi harcıyorsunuz. Ölümlü olan her şeyden korkuyor; ölümsüz olan her şeyi arzuluyorsunuz.”

“Hiçbir şey bizi, toplumda büyük bir uzlaşıyla benimsenmiş şeylerin en iyi şeyler olduğunu düşünerek yaygın bir kanaate teslim olmak, önümüzde birçok örneğin olması ve akla göre değil, başkalarına benzemek için yaşamak kadar büyük kötülüklere sevk etmez.”

“Bu taraf daha kalabalık görünüyor.” Zira daha kötü olan taraf budur. İnsani durumlar, çoğunluğun daha iyi şeyleri tercih edeceği kadar iyi işlemiyor, en kötü tercihin kanıtı kalabalığın kendisidir.”

“Şu insanların görüşünden daha aptalca bir şey bilir mi, hani şu kendi basiretiyle övünenlerin? Daha iyi yaşayabilmek için sürekli bir şeyle meşguller, yaşamlarını harcayarak yaşam inşa ediyorlar! Uzun vadeli planlar yapıyorlar, oysa bu tür bir erteleme en büyük yaşam israfıdır, bu erteleme öncelikle onlardan günü çalar, daha sonrasını vadederken bugünün yaşantısını koparıp alır. En büyük yaşam engeli, yarına dayanıp bugünü tüketen beklentidir. Talihin elindeki şeyin planını yapıyor, kendi elindeki şeyden vazgeçiyorsun. Ne umut ediyorsun? Amacın ne? Gelecek olan her şey tam bir belirsizlik içinde, sadece yaşa!”

Şule Özatar
Şule Özatar
Articles: 8

Leave a Reply