Hiçbir Şeysiz Adam – Semih Ertürk

Hayattaki en büyük şans şudur: Nerede nasıl davranması gerektiğini bilen, konuşmalarını tartan, herhangi bir özelini orada burada dedikodu malzemesi haline getirmeyen, sana olan saygısından, sevgisinden ve çıkarsız yaklaştığından emin olduğun insanların olduğu çevre.

Epiktetos derki: “Seçim seninse özgürsündür ve seçim seninse başka kimseyi suçlayamazsın.”

Kendi kendimize verdiğimiz sözler en çabuk unutulan sözlerdir. Ama söz olmadan da olmaz. Çünkü söz yazıdan bile daha eskidir. Yazıdan önce söz vardı, şiir vardı, destan vardı, hikâye vardı.

Şimdi seni düşünüyorum. Dörtlükler gereksiz geliyor. Canına yandığımın. Ellerin, gözlerin, bakışların ısıtıyor şu semserseliğimi. Nen yok ki? Biraz çay, biraz zeytin, biraz peynir az az hepsinden var gözbebeklerinde. 24 saat seni düşünüyorum. İşte dünyanın en ağır işidir bu. Acaba ne yapıyor, iyi mi, hasta mı, derken görsem bile yine de aklım çıkıyor. Sana bir şey olur diye, belki de oldu bilmiyorum. Bana oldu çünkü. Kalbimde bir kurt var, kemirir içimi. İyisi mi ben sevmeye devam edeyim. Bir gün lazım olur. Bunu anlatacak kedilerimiz belki çocuklarımız olur.

Zaman zaman kıskanıyorum çok değil belki bir muhabbet kuşu kadar. (Merak etme gören olmaz. Kalbinden söyle sende ben gibi.) Ama özlüyorum tarifi yok, mesafesiz, gecesiz, gündüzsüz. O eroin gözlerini, o yeleli saçlarını, siyah kuş tüylü küpelerini, ne bileyim işte seni sen yapan her şeyi. Ben ki senden önce bir ağlama duvarı gibiydim öyle halsiz, ruhsuz, melankoli içerdim günde üç öğün. Seni anlatabilmek öyle kolay olsa bana ne gerek vardı ki? Bunca şiire, söze ya da gazele. O gün sevdim seni sen de bilirsin. Eski zaman gözlerinin yalnızlığıydı. Saçların yanmış ateş içmiş gibiydin öyle çocuksu, öyle masum, öyle güzel. Sevmek cesaret işiydi o ejderha gibi olan seni. Küstah bahara daha vardı. Uyduruk mucizelerimle hep kandırdım: kendimi.

Bunca yalnızlığı kaldıramaz oldum. Yarım kalmış hikâyemsin. Anlatsam kim anlayacak ki? Duvarlarım cebimde falan da değil. Memlekette şiir okuyan bir sen kaldın sanırım. Herkes sana yazıyordur olsa olsa, öyle ya… Öyle olması lazım. Alfabede harf bırakmadım. Hepsiyle yazdım. Bir ihtimal sende karar kıldım. Bilmiyorum, vallahi bilmiyorum. Delirecek oluyorum. Dört duvar arasında yaşar misalliyim. Herkes haklıydı ben hariç. Ama hayattan hep nefret ettim sen hariç. Seni inan seviyorum. Sadece gönlümle dilim anlaşamıyor ne diyecekleri konusunda. Semah yapıp duruyor kalbim. Yine lodoslarım tutuyor. Sen lodosları çok sevmiyorsun, migrenlerin tutuyor sonra. Neyse. İnşallah seversin de kurtulurum ben de şiir yazmaktan… Tüm şiirlerim sana hep çünkü anlıyor musun? Fakirin umudu gibi umarım anlamanı. Bin yıllık esaret gibiyim, kaçamıyorum senden. Kimseyi koyamam daha aynalara, rüyalarıma, ellerime, gözlerime falan da. Anlıyorsundur umarım. Eğer anlamıyorsan demek ki ben hep bir yabancı dil gibiydim. Seni sözlük sözlük ezberliyordum. Sesini bir gökyüzü gibi tuttum içimde. Çocuksuluğumla kalplerindeki salıncaklarda sallandım. Niye kendinle belalısın ki? Rahat bırak kalbini. Ben de aşkın var. Sev gitsin işte… Al sana mensur şiir…

 

Dövdüler sevinçlerimizi
Bizden başkası yoktu
(Çok konuşulan iki kişiydiler. Sabahtan akşama dek. Önce bir iki söz, sonra bir iki sesle konuşurlardı. Bir kişi olup çıktılar. Birbirlerine o kadar benzediler ki
Tıpkı biz)
Sen bir peri kızı
Bense bir çoban yıldızı
Yaşım yalnız bir çiçek
Umutlanmışım
Açmayayım mı? (Soluk soluğa)
Aslında ne menekşe ne güldür hatırlanan
Bunca sütsüzün kahrını çekerken
Sevsen de güvenemezsin iyi biliyorum
Uyursan gece biter, uyumazsan sen
Ve gelir yaz gökleri

Semih Ertürk
Semih Ertürk
Articles: 34

Leave a Reply